İmam Hüseyin'den (a.s) Parlak Sözler

a)- "Biz sözün amirleriyiz. Onun kökleri bizden kök atmış ve budakları da bizden sarkılmıştır"[1]* 1- Ey insanlar, şüphesiz Allah-u Teâlâ mahlûkatını kendisini tanımaktan başka bir şey için yaratmamıştır. Yaratıklar da O'nu tanıdılar mı O'na kulluk ederler ve ona kulluk etmekle başkalarının kulluğundan ihtiyaçsız olurlar.(1) 2- Hz. İmam Hüseyin (a.s), emr-i bil ma'ruf'un ve nehy-i anil münker'in terkedilip zalimlerin hâkimiyet sağlayarak mazlumların mahrum bırakılması konusuyla ilgili yaptığı uzun bir konuşmada, ilahî hükümlerin, Allah'ın helal ve haramlarının emini olan ilahi âlimlerin (İmamların) eliyle uygulanması gerektiğini bildirerek şöyle buyuruyor: "Allah'ım sen biliyorsun ki, bizim kıyamımız ne saltanata kavuşmak için ve ne de daha fazla dünya malı elde etmek amacıyladır. Biz senin dininin belirtilerini göstermek, beldelerinde ıslahı yaygınlaştırmak ve mazlum kullarını emniyete kavuşturmak, senin ahkâmının farz ve sünnetlerine amel edilmesini sağlamak için kıyam ettik. Ey insanlar, eğer bize yardım etmez ve bize karşı insaflı olmazsanız zalimler size egemen olacak ve Peygamber'inizin nurunu söndürmek için çalışacaklardır. Allah bize yeterlidir. O'na tevekkül ediyor ve ona dönüyoruz. Dönüş onadır."(2) 3- Hz. İmam Hüseyin (a.s) Medine'den Mekke'ye hareket etmek istediklerinde bir vasiyetname yazıp parmağındaki yüzükle mühürledikten sonra onu kardeşi Muhammed Hanefiye'ye teslim edip onunla vedalaştı ve hicret'in altmışıncı yılının Şaban ayının üçüncü gecesi ehl-i beytinden bir grupla birlikte Mekke'ye doğru hareket etti. O vasiyetname şöyledir: Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla. Bu Ali ibn-i Ebu Talib oğlu Hüseyin'ın (a.s), İbn-i Hanefiye olarak tanınan kardeşi Muhammed'e yazdığı vasiyetidir. Hüseyin b. Ali (a.s) şehadet veriyor ki, Allah’tan gayri bir ilah yoktur, O tektir, şeriki yoktur. Ve Muhammed (Allah'ın rahmeti Ona ve Ehl-i Beyt'ine olsun) O'nun kulu ve resulüdür; O Hakk'ın katından hak dini getirmiştir. Cennet ve cehennem haktır. Ve kıyamet günü gelecektir, onda bir şüphe yoktur. Allah kabirlerde olanları tekrar mebus kılacaktır. Ben ne eğlence ve ne kibirlilik için huruç ediyorum ve ne de bozgunculuk veya zulüm etmek için. Ben yalnızca ceddimin ümmetinde ıslahı istemek için kıyam ediyorum. Ben maruf'a emredip, münkerden nehyetmek, ceddimin ve babam Ali b. Ebu Talib'in siretiyle hareket etmek istiyorum. Öyleyse her kim hakkı kabul ederek beni kabul ederse bilmeli ki, Allah hak için daha evladır. (Allah Teâlâ onu mükâfatlandırır) ve her kim beni reddederse, Allah Teâlâ benimle bu kavim arasında hak üzere hükmedinceye kadar sabredeceğim. O, hükmedenlerin en hayırlısıdır. Ey kardeşim bu benim sana vasiyetimdir. Başarı ancak Allah'ladır. O'na hidayete uyan her şahsa. Her kudret ve güç, ancak yüce ve azim olan Allah'tandır."(3) Ali b. İsa el-Erbili Hz. İmam Hüseyin'in (a.s) halka hitap ederek şöyle buyurduğunu naklediyor: "Ey insanlar yüce insanî mevkileri kazanmakta rağbetle çalışın ve manevi ganimetleri elde etmek için birbirinizle yarışa girin. Suratla adanmadığınız bir hayırdan karşılık beklemeyiniz. Hayır işlerde başarı elde etmekle övgü kazanın, gevşeklik yaparak kınanmayı hakketmeyin. Eğer biri, bir başkasına iyilikte bulunur olur ve onun gereken teşekkürde kusurlu davrandığını düşünüyorsa, Allah onun mükâfatını verecektir ki, Allah'ın bağışı daha çok ve mükâfatı daha büyüktür, Bilin ki, halkın size olan ihtiyaçları Allah'ın size verdiği nimetlerindendir. Öyleyse o nimetlere karşı usanıklık göstermeyin ki onlar ceza ve intikama dönüşürler. Bilin ki, hayır işler övgüyü kazandırır ve peşinden mükâfatı celbeder. Eğer hayır işleri bir insan (erkek) şeklinde görebilseydiniz yakışıklı güzel biri olarak görürdünüz ve eğer çirkin işleri görebilseydiniz onu kalplerin nefret edip, gözlerin bakmaktan kaçındıkları çirkin bir kılıkta görürdünüz. Ey insanlar bağişi olan efendi olur. Cimrilik yapan ise alçalır. Şüphesiz insanların en cömerdi ümidi olmayana bağışta bulunandır. İnsanların en bağışlayıcısı kudreti olduğu halde affedendir. Ve insanların en çok sile-i rahim yapanı (iyi akrabalık ilişkisini koruyanı) sile-i rahmi kesene sile-i rahim yapandır. Kökler ekildikleri yerlerde budakları aracılığıyla yücelir. Kim kardeşine bir hayır yapmakta acele ederse yarın ona döndüğünde onun mükâfatını bulur. Ama kim kardeşine yaptığı iyilikte Allah'ı (c.c) kastederse, Allah onun muhtaç olduğu zamanda iyiliğinin mükâfatını verir ve yaptığı iyilikten daha fazla dünya belalarını ondan defeder. Kim bir müminin gamını giderirse, Allah ondan dünya ve ahiret gamlarını giderir ve kim ihsan ederse Allah da ona ihsan eder. Allah ihsan edenleri sever(4). 5- Bihar-ül Envar kitabında Hz. İmam Hüseyin (a.s)dan nakledilen bir hadiste şöyle yazıyor: "Adamın biri Hz. Hüseyin ibn-i Ali (a.s)'a gelerek; "Ben günah işleyen biriyim günah işlemekten kendimi alıkoyamıyorum, bana bir nasihat eyle" dedi. Bunun üzerine Hz. Hüseyin (a.s) ona şöyle buyurdu: "Beş şeyi yap ondan sonra istediğin günahı işle: Onların ilki: Allah'ın rızkından yeme, istediğin günahı işle. İkincisi: Allah'ın hâkimiyetinden çık, istediğin günahı işle. Üçüncüsü: Allah'ın seni görmeyeceği bir yer bul, istediğin günahı yap. Dördüncüsü: Melek'ül mevt (ölüm meleği) canını almak için geldiğinde onu kendinden kov, istediğin masiyeti işle. Beşincisi: Malik (cehennemin kontrolcüsü olan melek) seni ateşe (cehennme) sokmak istediğinde girme, istediğin günahı yap(5). 6- Hz. İmam Sadık (a.s)'ın kendi babaları aracılığıyla Hz. İmam Hüseyin (a.s)'ın şöyle buyurduğunu naklediyor: "Kufe halkından biri Hz. Hüseyin ibn-i Ali'ye (a.s) mektup yazarak; Ey efendim bana dünya ve ahiret'in hayrını bildir" dedi. İmam onun cevabında şöyle yazdı: "Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla; şüphesiz kim halkın buğzetmesine rağmen Allah'ın rızasını talep ederse Allah halkın çıkaracağı müşkülleri halletmeyi kendi üstlenir ve kim Allah'ın buğzetmesine rağmen halkın rızasını talep ederse Allah onu halka terk eder. Vesselam.(6) 7- İlmi müzakere (okumak ve okutmak) marifetin tohumudur. Tecrübenin çokluğu aklın artışıdır. Şeref takvadır. Kanaat bedenlerin rahatlık vesilesidir. Seni seven seni (kötülüklerden) nehyeder. Sana düşman olan seni (kötülüğe) teşvik eder.(7) 8- Yine Hz. İmam Hüseyin (a.s) şöyle buyurmuştur: "Özür dileyeceğin bir işten sakın! Zira mümin ne kötülük yapar ne de özür diler, ama münafık her gün kötülük yapar ve özür diler.(8) 9- Hz. İmam Hüseyin (a.s) oğlu Hz. Ali Zeyn-ül Abidin (a.s)'a şöyle öğüt veriyor: "Ey oğlum! Allah’tan gayri bir yardımcı bulamayan kimseye zulmetmekten sakın"(9) 10- Muaviye’nin hilafetinin sonlarına doğru Mina çölünde iki yüz sahabe ve yedi yüz tabiinin toplandığı bir çadırda Hz. İmam Hüseyin (a.s) şu hutbeyi okumuştur: İmam(a.s.) Allah'a hamd ve sena ettikten sonra şöyle dedi: "Bu tağut bize ve Şialarımıza karşı gördüğünüz, bildiğiniz ve şahit olduğunuz şekilde davranıyor. Ben sizden bir konuda bir şeyler soracağım eğer doğru söylersem beni tastikleyin ve eğer (haşa) yalan konuşsam beni yalanlayın. Ve sizden istiyorum ki, Allah'ın ve Resulunun (s.a.a) boynunuzda olan hakkı için ve Peygamberinizden olan yakınlığım hatırına bu oturumumu olduğu gibi kendi şehirlerinize, kendi kabilelerinize intikal verin[2]* ve halktan inanıp güvendiklerinize sözlerimi söyleyip onları bizim bilmekte olduğunuz hakkımıza davet edin. Ben bu hakkın çiğnenmesinden ve hakkın aradan gidip yenilgiye uğrayacağından korkuyorum. Allah kafirler istemeseler bile nurunu tamamlayacaktır. Bu arada İmam Allah'u Teâla’nın kendileri hakkında nazil ettiği bütün ayetleri okuyup tefsir etti ve Hz. Resulullah'ın (s.a.a) babası, "İmam Hüseyin’in" kardeşi, annesi, kendisi ve Ehli beyti hakkında buyurmuş olduğu bütün hadisleri onlara nakletti. İmam konuştukça orada bulunan sahabeler, Ey Allah (sen şahitsin ki, Hüseyin (a.s) doğru söylüyor biz duyduk ve şahit olduk, diyorlardı. Tabiinden olanlarsa, bunları bana sahabeden tastik edip güvendiğim kimseler nakletmiştir, diyordular. Daha sonra İmam şöyle dedi: "Sizi Allah'a ant veriyorum bunları (benden duyduklarınızı) dinine ve kendisine güvendiğiniz kimselere nakledin." Bu rivayeti nakleden Süleyman diyor ki: İmam (a.s) onlara hatırlatıp diğerlerine nakletmeleri için yemine verdiği şeylerden birisi de şu idi. İmam orada bulunanlara hitaben şöyle dedi: "Sizi Allah'a ant veriyorum siz, Ali ibn-i Ebu talib'in Resulullah'ın (s.a.a) kardeşi olduğunu ve ashabının birbirleriyle kardeş olduğunu ve ashabını birbirleriyle kardeş ederken Ali'yi kendisine kardeş olarak seçip ona "Hem dünya ve hem ahirette sen benim kardeşimsin ben de senin kardeşinim" dediğini bilmiyor musunuz?" Orda bulunanlar "evet doğrudur" cevabını verdiler. İmam şöyle dedi: "Sizi Allah'a ant veriyorum, Resulullah'ın (s.a.a) onu (Ali'yi) Gadir-i Hum günü kendi yerine tayın ederek vilayetini ilan ettiğin ve bunu hazır bulunanların gaiplere ulaştırmasını emrettiğini bilmiyor musunuz?" Orda bulunanlar: "Evet doğru söylüyor" cevabını verdiler. İmam (a.s) şöyle dedi: "Resulullah'ın (s.a.a) okuduğu en son hutbesinde "Ben sizin aranızda iki değerli şey bırakıyorum; Allah'ın kitabı ve Ehl-i Beyt'im, onlara sarılınki asla dalalete düşmeyesiniz." buyurduğunu bilmiyor musunuz? Orda bulunanlar "evet doğru söylüyor" cevabını verdiler. Böylece İmam Hüseyin (a.s) orda bulunanlardan birçok konuda yemine vererek itiraf aldıktan sonra yine yemine vererek Resulullah'dan (s.a.a) şunu söylediğini işitip-işitmediklerini sordu: " Kim Ali'ye buğzettiği halde beni sevdiğini söylerse yalan konuşuyor. Beni seven Ali'ye buğzedemez. Bu sırada biri "Ey Resulullah bu nasıl olur?" dedi. Resulullah şöyle buyurdu: Çünkü o bendendir ben de ondanım. Kim onu severse beni sever. Beni seven de Allah'ı sever. Kim de ona buğzederse, bana buğzeder ve kim de bana buğzederse Allah'a buğzeder." Orda olanlar: "evet doğru söylüyor" cevabını verdiler.(10) 11- Hz. İmam Hüseyin (a.s) Irak'a hareket etmek üzere Mekke şehrinden çıkmaya karar verdiği zaman şu hutbeyi okumuştur: "Bütün övgüler Allah'a mahsustur. Allah'ın istediği olur. Allah'dan başka bir güc (kaynağı) yoktur. Allah'ın rahmeti onun Resulu’na olsun. Gerdanlığın genç kızın boynuna asıldığı gibi ölüm de insan oğlunun boynundan asılmıştır. Yakup’un Yusuf'u arzuladığı gibi kendi eslafımla (geçmişlerimle) mülakat etmeyi ne de çok arzuluyorum. Benim için bir yer seçilmiş ki ben oraya varmalıyım. Nevavis ve Kerbela arasında ki çölün kurtlarının benim azalarımı parça-parça ettiklerini, benimle (benim etimle) boş karınlarını ve aç mideleri doldurduklarına şahit oluyor gibiyim. Taktir kaleminin yazdığı bir günden kaçmak olmaz. Allah'ın rızası biz Ehl-i Beyt'in rızasıdır. Biz onun imtihanına sabrediyoruz o da tam ve kamil olarak sabredenlerin mükafatını bize veriyor. Resulullah'ın (s.a.a) yakınları Resulullah (s.a.a)dan ayrılmaz onlar cennette Resulullah'ın nezdinde toplanacaklardır. Böylece Resulullah sevinecektir ve Allah'ın onlara olan vadesi gerçekleşecektir. Her kim bizim yolumuzda kanını vermeye ve nefsini Allah'ı Mulakat etmeye hazırlamışsa bizimle hareket etsin. Ben yarın hareket edeceğim. İnşallah-u Teâlâ.(11) 12- Hz. İmam Hüseyin (a.s) Kufe'ye doğru hareket ettiklerinde yolda Arapların o asırdaki ünlü şairi Ferezdak b. Galib'le mulakat etmiş ve Farezdak'ın "Ey Resulullah'ın oğlu nasıl Kufe halkına itimat edebiliyorsun? onlar öyle birileridir ki, amcan oğlu Müslim b. Akili ve arkadaşlarını şehit etmişlerdir.!" demesi üzerine İmam Müslim b. Akil'a rahmet dileyip Müslim'in boynunda olan görevi yerine getirerek Allah'ın rahmet ve hoşnutluğuna doğru göçtüğünü fakat biz yükümlü olduğumuza göre henüz boynumuzda dır dedikten sonra şu şiiri okumuştur: Eğer dünya nefis sayılıyorsa, Allah'ın mükafat evi olan (ahiret) daha yüce daha şereflidir. Eğer bedenler ölüm için yaratılmışsa, İnsanın Allah yolunda kılıçla şehit edilmesi daha faziletlidir. Eğer rızklar bölünüp ölçülmüşse, İnsanın kazanca az hırs göstermesi daha güzeldir. Eğer mal toplamanın sonucu bırakıp gitmekse Bırakılıp gidilecek şey de cimlirilik niye? (12) 13- Ferazdak diyor, Kufe şehrinden dönüşümde Hüseyin (a.s) ile mülakat ettim. Benden arkanda ne gibi haberler vardır? diye sordu. Ben: Gerçeği söyleyeyim mi? dedim. İmam Hüseyin: Gerçeği söylemeni istiyorum, dedi. Bunun üzerine ben; "Kalpler seninledir, ama kılıçlar Beni Ümeyye iledir. Zafer ise Allah'ın elindedir." dedim. İmam Hüseyin (a.s) şöyle dedi. "Doğru söylediğini görüyorum; halk dünyanın köleleridir; din ise dillerinin bir eğlencesidir. Din geçimlerini te'min ettikleri sürece onun etrafında dolaşıp dururlar. İmtihana tabi tutuldular mı dindarlar pek az olur."(13) 14- Hürr b. Riyahi, Hz. İmam Hüseyin(a.s.)'ın Kufeye gitmesine ve Medine'ye geri dönmesine engel olunca İmam(a.s.) Zi Hesm denilen yerde Allah'a hamd ve sena eyledikten sonra şu hutbeyi okumaya başladı: "Şahit olduğunuz bu durum ortaya çıkmıştır. Dünya değişip çirkinleşmiş, iyiliklere sırt çevirerek aceleyle gitmeye yüz tutmuştur. Artık ondan, suyu içilen bir kabın dibinde toplanan bir kaç su damlası gibi az damlacıklardan veya insanın tabiatına düşmeyen bir otlakta yaşamak gibi alçak bir yaşantıdan başka bir şey kalmamıştır. Görmüyor musunuz, hakka amel edilmiyor, batilden ise kaçınılmıyor? Böyle bir ortamda mümin bir insan Allah'ı mülakat etmeyi (şehid olmayı) arzularsa haklıdır. Böyle bir durumda ben şehadeti saadet, zalimlerle yaşamağı ise usanıklık ve bitkinlik görüyorum ancak.(14) 15- Hürr b. Yezd, Hz. İmam Hüseyin'in (a.s) Kufeye gitmesine engel olması üzerine and içerek İmam Hüseyin (a.s.) ile savaştığı taktirde katledileceğini bildirmesi üzerine İmam(a.s.) ona şöyle cevap verdi: "Ölümle mi beni korkutuyorsun? Acaba beni katletmenizle zorluğunuzun hallolacağını mı sanıyorsunuz? Ben de size şu sözü söylüyorum ki, Evs kabilesinden olan bir kardeşimiz, Resulullah'ın (s.a.a) yardımına gitmek istediğinde amcası oğlunun onu ölümle korkutarak, "Gidiyorsun ama bil ki öldürüleceksin" demesi üzerine, ona şöyle demişti: "Gideceğim. Ölmek bir yiğit için ar değildir. Eğer hakkı kasteder ve Müslüman olarak cihat ederse, Ve salih insanlar uğrunda canını feda edip Kötü insanlardan ayrılıp mücrim insanlara karşı koyarsa Böyle olurda hayatta kalsam pişman olmam, ölsem de kınanmam. Senin için bu kadar bir zillet yeter ki yaşayıp da ezilesin"(15) 16- Yine Hz. İmam Hüseyin Hürr b. Yezid-i Riyahi'nin cevabında şöyle buyurmuştur: "Ben ölümden korkan biri gibi değilim. İzzete nail olmak ve hakkı ihya etmek uğrunda ölmek ne de kolay bir şeydir. İzzet yolunda ölmek ebedi hayattır. Zilletle yaşamaksa hayatı olmayan bir ölümdür ancak. Beni ölümle mi korkutuyorsun? Okun hedeften sapmıştır. Hayalin boşa çıkmıştır. Ben ölümden korkan biri değilim. Benim ruhum ve kişiliğim (idealim) ölüm korkusundan zulmü tahammül etmekten daha büyük, daha yücedir. Beni öldürmekten fazla bir şeye mi gücünüz yetecek?! Allah yolunda gelen ölüm hoş gelmiştir. Ama bilin ki, siz benim azametimi yıkamaz, izzetimi ve şerefimi yok edemezsiniz. Öyleyse ölümden bir korkum yoktur."(16) 17- Yine Hz. İmam Hüseyin (a.s) buyurmuştur. "İzzet içinde ölmek, zillet içinde yaşamaktan daha hayırlıdır."(17) 18- Hz. İmam Hüseyin (a.s) düşmana hamle ettiği sırada şu şiiri okurdu: "Ölüm zillete boyun eğmekten hayırlıdır. Zillet ve ayıplanmak ise cehennem ateşine girmekten daha hayırlıdır."(18) 19- Yine Hz. İmam Hüseyin (a.s) kendi ve Hürr'ün ashabına hitaben, Allah'a hamd ve sena ettikten sonra şöyle buyurdu: "Eyyühennas! Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: Kim bir zalim yöneticinin Allah'ın haram kıldığı şeyleri helal kıldığını, Allah'la olan ahdini bozduğunu, Resulullah'ın sünnetine aykırı hareket ettiğini ve Allah'ın kulları hakkında isyan ve zulümle davrandığını görür ve böyle bir yöneticiye karşı ne eylem, ne de sözle karşı koymazsa Allah'ın onu da o yöneticinin gittiği yere sokması haktır. Bilin ki bunlar (Beni Ümeyye grubu) Şeytana itaat etmeye sarılmış, Rahman olan Allah'ın itaatıni ise bırakmışlardır. Fesadı aşikar kılıp, ilahi hadları (cezai kanunları) tatil etmişlerdir. Fey'i (Beyt-ül Malı) kendi aralarında paylaşıp, Allah'ın haramını helal ve helalını da haram kılmışlardır. Ben ise bu duruma karşı koymakta herkesten daha evlayım. Mektuplarınız bana ulaştı, bana biat ettiğinizi, beni düşmana teslim etmiyeceğiniz ve yanlız bırakmıyacağınıza dair elçileriniz yanıma geldi. Şimdi eğer biatınızı tamamlarsanız rüştünüze ermiş olursunuz. Ben Ali ve Resulullah'ın (s.a.a) kızı, Fatime'nin oğlu Hüseyinim, kendim sizinleyim, ailem'de ve ben sizin için bir örneğim. Ama eğer bunu yapmaz, ahdinizi bozar ve bana olan biatınızı boynunuzdan atarsanız, and olsun ki bu sizden beklenmeyen bir şey değildir. Siz babama, kardeşime ve amcam oğlu Müslime de aynı şeyi yaptınız. Zira siz kendi payını yitirmiş ve nasibini zayi etmiş birilerisiniz. Kim ahdini bozarsa kendi zararına olur. Yakında Allah beni sizden gani kılacaktır. Vesselamu aleyküm ve rahmetüllah'ü ve berekat."(19) 20- Hz. İmam Hüseyin (a.s) Tasu'a günü gün batmasına yakın kendi ashabını toplayıp onlarla konuştu. Hz. Ali b. Hüseyin (Zeyn-ül Abidin) (a.s) şöyle buyuruyor: Ben o zaman hasta idim, babamın onlara ne söylediğini işitebilmem için biraz yaklaştım. Bu arada babamın ashabına şöyle dediğini duydum: "Allah'ı en güzel övgüyle övüyor, genişlik ve darlıkta ona hamd ediyorum. Ey Allah'ım sana hamd ediyorum ki, bize Peygamberlikle keramet verdin, Kur'an-ı öğrettin ve dinde bizi fakih (bilir) kıldın. Ama sonra: Şübhesiz ben kendi ashabımdan daha vefalı ve daha hayırlı bir ashap ve kendi Ehl-i Beytimden (ailemden) daha iyi ve daha yakın bir Ehl-i Beyt (aile) tanımıyorum. Allah-u Teâlâ benim tarafımdan size en iyi mükâfatı versin. Bilin ki, ben size izin verdim hep birlikte gidin. Ben kendi biatımı sizden kaldırdım, artık bana karşı bir biat (sorumluluk) boynunuzda yoktur. İşte gece size kapsamış bulunmakta, ondan yararlanıp dağılın"(20) 21- Hz. İmam Zeyn-ül Abidin (a.s) buyuruyor: Aşura günü Ömer-i Sa'd'in ordusu bize doğru gelmeye başlayınca babam ellerini göğe doğru açarak şöyle dua etti: "Ey Allah'ım! Sensin her gamda dayanağım ve her zorlukta ümidim. Ve sensin bana inen her belada benim dayanak ve gücüm. Allah'ım! Kalplerin tahammülünden aciz kalıp, çare yolu bulunmayan, dostların yanlız kalıp düşmanın ayıplamasına vesile olan nice belaları başkasına değil sana olan rağbetimden dolayı sana sunup sana şikayet ettim. Sen onları benden kaldırıp giderdin ve sen onların üstesinden geldin. Öyleyse Allah'ım! Sensin her nimetin velisi, sensin her iyiliğin sahibi ve sensin her arzunun amacı."(21) 22- Hz. İmam Hüseyin (a.s) Aşura günü kendi bineğini isteyip ona binerek halkın hepsi işitecek şekilde yüksek sesle şu hutbeyi okudu: "Eyyühennas! Sözümü dinleyin ve beni öldürmekte acele etmeyin ki, bana farz olan nasihati size yapayım ve kendi mazeretimi size açıklayayım. Ondan sonra eğer bana hak verseniz saadete kavuşmuş olursunuz. Ama eğer bana hak vermezseniz kendi fikir ve eylem ortaklarınızı toplayın ve hiç bir mühlet vermeden bana saldırın. Şüphesiz benim veliyyim Kur'an-ı indiren Allah'dır ve zaten salihlerin velisi odur." İmam(a.s.) Allah'a hamd ve sena ederek Allah'ı layık olduğu sıfatlarla övdükten ve Resuluna, meleklerine ve Peygamberlerine rahmet diledikten sonra ne o güne kadar ve ne ondan sonra eşi görülmeyen bir belağatla hutbesine şöyle devam etti: "Önce benim soyumu nazara alın ve görün ben kimim? Sonra kendinize dönün ve kendi nefsinizi eleştirin. Bakın görün acaba beni öldürmek ve hürmetimi çiğnemek size caizmidir?! Ben, Peygamberin Allah'ın katından getirdiklerini onaylayan ilk mümin olan, Peygamberin amcası oğlu ve vasisinin oğlu değil miyim? Acaba Seyyid-üş Şüheda Hamza benim amcam değilmi? Acaba cennette iki kanatla uçan Cafer benim amcam değil mi? Acaba Resulullah'ın (s.a.a) benim ve kardeşimin (Hz. Hasanın) hakkında buyurduğu "Bu ikisi cennet gençlerinin efendileridir" sözü size ulaşmadı mı? Eğer bu sözlerimde beni tastik ediyorsanız; zaten gerçek de budur, and olsun Allah'a ki ben Allah'ın yalan konuşanları sevmediğini bildiğim günden itibaren bir tane dahi yalan söylemedim (öyleyse neden beni öldürmeğe yelteniyorsunuz?). Ama eğer bana inanmıyorsanız, henüz bu konuda sorup bilgi edinebileceğiniz kimseler var sizin aranızda. Sorun Cabir b. Abdullah'ı Ensari'den, Ebu Said'i Hudri'den, Sahl b. Saidi'den Zeyd b. Arkan'dan ve Ens b. Malik'den, onlar Resulullah'ın (s.a.a) benim ve kardeşimin hakkında bu sözü buyurduğunu duyduklarını size haber vereceklerdir. Acaba bu sizi, benim kanımı dökmekten alıkoymaya yetmiyor mu? Bu arada Şimr b. Zil Coşen (Allah ona sonsuza dek lanet etsin) İmam (a.s.)'a: "Senin ne dediğini anlayan, Allah'a bir tek yanlı olarak ibadet ediyor" diye seslendi. İmam Hüseyin (a.s)'ın ashabından olan Habib b. Mezahir Şimre seslenip, "And olsun Allah'a ki ben senin eğrilik üzere Allah'a ibadet ettiğini görüyorum ve ben şehadet veriyorum ki sen doğru söylüyorsun sen onun (İmam Hüseyin'in) ne söylediğini anlamıyorsun Allah senin kalbini mühürlemiştir." dedi. Sonra Hz. Hüseyin (a.s) onlara şöyle hitap etti: Eğer bundan da şüpheniz varsa, acaba benim Peygamberinizin kızının oğlu olduğumdan da mı şüpheniz var? And olsun Allah'a ki doğu ve batı arasında ne sizin içerinizde ve sizden gayrilerinin içerisinde benden başka Peygamber kızının oğlu yoktur. Vay olsun size; sizden birisini mi öldürdüm ki benden onun kanını almayı istiyorsunuz? Yoksa sizin bir malınızı mı zayi ettim? Veya sizden birisini yaraladım da onun kısası için mi toplandınız?" Onların hiç birinden bir ses çıkmadı. Sonra İmam Hüseyin (a.s) isim vererek; "Ey Şeys b. Ribi, ey Hecar b. Ebcür, ey Kays b. Eş'as ve ey Yezid b. Haris! Acaba sizin kendiniz bana," Ağaçların ürünleri yetişip tarlaların kenarları yeşermiştir. Sen kendi emrinde hazır bir orduya geliyorsun" diye yazmadınız mı?" Bu arada Kays b. Eş'as İmam(a.s.)'a seslenerek: "Biz senin ne söylediğini bilmiyoruz. Fakat amcam oğlunun (Yezidin) hükmüne boyun ey. Onlar senin sevdiğinden başka bir şey senin için istemiyorlar." dedi. Bunun üzerine İmam Hüseyin (a.s) şöyle buyurdu: "And olsun Allah'a ki, zelil insanlar gibi elimi zelilcesine size vermem. Ve köleler gibi sizin boyunduruğunuz altına girmem.[3]* Sonra İmam(a.s.) yüksek sesle nida ederek: "Ey Allah'ın kulları! Ben, beni taşlamanızdan rabbime ve rabbinize sığınırım. Ve ben, hesap gününe (kıyamete) inanmayan her mütekebbirin şerrinden rabbime ve rabbinize sığındım" dedi. (22) Dipnotlar: (1) Mülhakat-i ihkak'ül Hak s.594, c.11. ve Durri Bahr-i Menakib s.128. (Mahtut) (2) Tuhef-ul Ukul, s.239. (3) Nefes-ul Mahmum s.45, Mülhakatı ihkak-ül Hak c.11, s.206, Maktal-il Hüseyin (el- Harezmi) c.1, s.188. (4) Keşf-ül Ğumme Taş baskısı s.184. (5) Bihar-ül Envar c.78, s.126 da bu hadisi Cami-ül Ahbar'dan nakletmiştir. Fakat mezkur kitabın s.152, 89. faslında Hz. Ali b. Hüseyin (a.s.) dan nakledilmiştir. (6) İhtisasi Şeyh Müfid s.225, Bihar-ül Envar c.78, s.126 (7) Bihar-ül Envar c.78, s.128. Naklen A'lam-üd Din. (8) Tuhaf-ul Ukul s.248, Bihar-ül Envar c.78, s.120. (9) Tuhaf-ul Ukul s.246, Bihar-ül Envar c.78, s.118. (10) Kitabı Süleym b. Kays Hilali Kufi s.206-209. (11) Guhuf s.53, Nefes-ül Mahmum s.100, Maktal-i Harezmi c.2, s.5-6, Keşf-ül Ğumme s.184, Mülhakat-ı İhkak-ül Hak s.598 c.11, el-Adl-iş Şahid s.95. (12) Keşf-ül Ğumme s.183-184, Nefes-ül Mahmum s.219 Mülhakat-i İhkak-ül Hak c.11, s.647, Yenabi-ul Meveddet s.346-347. (13) (14) Luhuf s.69, Nefes-ül Mahmum s.114, Keşf-ül Ğumme s.185, Tuhaf-ul Ukul s.254, Bihar-ul Envar c.78, s.116-117, Mülhakat-i İhkak-ül Hak c.11, s.596, Kitabı Ehl-ül Beyt s.438, Tarih-il Ümem vel-Mülük( Muhammed b. Cerir Taberi)c.4, s.305, Akd-ul Ferid c.2, s.218, El-Mucem-ul Kebir(Teberani) s.146 (Hattı) Hilyet-ül Evliya (Ebu Naim İsfahani) c.2, s.39, Maktal-i Harezmi c.2, Tarihi Dimeşk(İbni Esakir) c.4, s.333, Tarih-ül İslami (Zehebi) c.2, s.345, Seyri Alam-in Nebla (Zehebi) c.3, s.209, Zehair-ül Ukba (Muhibiddin Taberi) s.149, Vesilet-ül Mâl Bakesifil Hazremi s.198 el-İthaf (Zübeydi) c.10, s.320. (15) İrşad-ı Müfid s.243, A'lam-ül Vera s.230, Nefes-ül Mahmum s.116. (16) Ehl-ül Beyt (Tevfik Ebu İlim) s.448, Mısır Saadet Matbaası baskısı Mülhakat-i İhkak-ül Hak c.11, s.601. (17) Aynı kaynak (18) Nefes-ül Mahmum s.219, Bihar-ul Envar c.78, s.128, Mülhakat-i İhkak-ül Hak c.11, s.634, el-Beyan vet-Tebyin c.3, s.255, Ehl-ul Beyt s.448. (19) Nefes-ül Mahmum s.115, Mülhakati İhkak-ül Hak c.11, s.609, Tarih-i Taberi c.4, s.304, Tarih-i İbni Esir c.3, s.280, (20) İrşad-i Müfid s.250, A'lam-ül Vera s.234, Nefes-ul Mahmum s.137, Maktal-i Mukarrem s.233, Tarihi Taberi c.6, s.238-239, Tarih-i İbni Esir (Kamil) c.4, s.24, Mülhakat-i İhkak-ül Hak c.11, s.611, Maktal-i Harezmi c.1, s.246, Yenabi-ül Meveddet s.239, İstanbul baskısı. (21) İrşad-i Müfid s.253, Nefes-ül Mahmum s.144, Mülhakat-i İhkak-ül Hak c.11, s.613, Tarihi Taberi c.4, s.231, el-Bidaye ven- Nihaye (İbni Kesir) c.8, s.199, Maktal-i Mukarrem s.253, Tarih-i İbni Esir (Kamil) c.4, s.25, Tarih-i İbni Esakir c.4, s.333, el-Misbah'i Kef'ami s.158, Emali-i Şeyh Tusi c.1, s.33, Necef baskısı. (22) İrşad-i Müfid s.253-255, Nefes-ül Mahmum s.144-146 Maktal-i Harezmi s.253, Maktal-i Mukarrem s.254-257, Tarihi Taberi c.6, s.242, Maktal-i Muhammed b. Ebi Talib, Müsir-ül Ahzan (İbni Nima) s.26, A'lam-ül Vera (Tebersi) s.237-238, Mülhakat-i İhkak-ül Hak c.11, s.615-616, El-Bidaye Ven-Nihaye (İbni kesir) c.8, s.178, Mısır baskısı, Tarih-i İbni Esir (Kamil) c.3 s.278, Mısırın Müniriye Matbaası baskısı. ________________________________________ ________________________________________ [1]*-Nehc-ül Belağa, 231. Hutbe Şerh-i Abduh, c.1, s.461. [2]*- Başka bir nüshada ise şöyle diyor: "Sözümü dinleyip yazın sonra şehirlerinize ve kabilelerinize dönün" [3]*- Bir başka nüshada şöyle yazıyor: "Köleler gibi önünüzden kaçmam."