ÂŞÛRÂ ZİYÂRETİ VE TERCÜMESİ
ÂŞÛRÂ ZİYÂRETİ VE TERCÜMESİ
0 Vote
73 View
Âşurâ ziyareti İmam Muhammed Bâkır (a.s) ve İmam Cafer-i Sâdık (a.s) gibi Ehl-i Beyt imamları kanalıyla nakledilmiştir. Bu ziyaretin önemi ve büyük sonuçlarını, hem ziyareti nakleden hadislerden anlamak mümkündür, hem de ziyareti okuyup da sonuçlarını amelen tecrübe eden kimselerden muteber kanallarla nakledilen öykülerden. Biz ziyaretin metnini vermeden önce bu konuda nakledilen iki hadisi özetleyerek verdikten sonra, söz konusu öykülerden bazısını örnek olarak zikredeceğiz. Salih b. Akabe babası kanalıyla İmam Muhammed Bakır'dan (a.s) naklettiği bir hadiste İmam (a.s), Âşûrâ gününde mübarek türbesi yanında Hz. İmam Hüseyin'i ziyaret etmenin, ona ağlamanın büyük sevaplarını açıkladıktan sonra, râvi İmama şöyle sordu: "Kurban olayım sana, Kerbela'dan uzak bir yerde bulunup da böyle bir günde imamın türbesine gitme imkanı bulunmayan kimseye hangi sevap vardır?" Şöyle cevap verdi: "O halde evden çıkıp bir çöle gitsin veya evinin damına çıkıp İmam'a işaret ederek selam ver ve katillerini lanetle." Hadisin devamında bu selamlama ve lanetleme için İmam (a.s) ona "Âşura" ziyaretini öğretiyor ve ziyâretin ardından da iki rek'at namaz kılmasını emrediyor. Bu hadisten anlaşılan şu ki evvela Âşura ziyareti Âşura günü okunduğu gibi, diğer günlerde de okunabilir. Yine Hz. Hüseyin'in (a.s) mübarek türbesinin yanı başında okunduğu gibi, uzaktan da okunabileceğidir. Hatta hadiste İmamı yakından gidip ziyaret etme imkanı olmayan kimsenin anlatıldığı şekilde uzaktan bu ziyaretle İmamı ziyaret ettiği takdirde yakından ziyaret edenin sevabının aynısını alacağı vurgulanmaktadır. Hatta bunu her gün kendi evinden gerçekleştirdiği takdirde her defasında o muazzam sevap ve mükafatları hak edeceğini İmam (a.s) hadisin râvisi Alkame'ye açıklamıştır. Bir diğer hadiste ise "Safvan" isimli râvi bu ziyareti çok büyük sevaplarla İmam Cafer-i Sadık'tan (a.s) nakletmiş ve bu ziyareti okuyan mü'minlerin hacetlerini Hak Tealâ'nın lütfedeceğini buyurmuştur. Merhum Şeyh Abbas Kummî ve Muhaddiss-i Nuri'nin nakline göre Hz. İmam-ı Zaman (a.s) da Hacı Seyid Ahmet Reşti'ye teheccüd namazı, Câmiet-ül Kebir'e ziyareti ve Âşurâ ziyaretini okumasını ısrarla tavsiye buyurmuştur. Şimdi de bu ziyaretin etki ve sonuçları hakkında güvenilir kimselerden nakledilen bazı öyküleri nakletmek istiyoruz: 1- Ehl-i Beyt mektebinin en büyük müctehidlerinden birisi olan merhum Ayetullah Şeyh Abdulkerim Hâirî şöyle rivayet etmektedir: "Ben Irak'ın Samerra kentinde İslamî ilimlerin tahsiliyle meşgul iken, bir ara şehirde veba ve kolera hastalığı baş gösterdi; öyle ki bu bulaşıcı hastalığın etkisiyle her gün şehirde bir grup insan hayatını kaybediyordu. Bir gün ben, üstadım Merhum Ayetullah Seyyid Muhammed Fişâreki'nin evinde diğer bir grup ülema ile birlikte bulunuyordum. Bu sırada büyük müctehid Merhum Ayetullah Mirzâ Muhammed Takî Şirâzî (r.a) oraya geldiler . Söz konusu hastalıktan ve doğurduğu ciddi tehlikeden söz edilince, Merhum Ayetullah Mirzâ Muhammed Takî Şirâzî, orada bulunanlara sordu: "Siz beni şartlara haiz bir müctehid olarak görüyor musunuz? Eğer bir hüküm verirsem yerine getirilir mi?" Orada bulunanların hepsi tek ağızdan 'Evet' dediler. Bunun üzerine Merhum Şirâzî o halde ben hükmediyorum (emrediyorum) ki Sâmerrâ'daki Şiiler bu günden itibaren on gün her gün olmak üzere Âşurâ ziyareti okusunlar ve bunun sevabını Hz. İmam-ı Zaman'ın muhtereme Validesi " Nergis " hatunun mübârek ruhuna hediye etsinler ki oğlu Hz. Mehdi'yi şefi kılsın, o da ümmete Allah indinde şefaatçi olsun. Ben bu ameli yerine getiren kimsenin "veba" hastalığına mübtela olmayacağına kefilim. Evet bu hüküm verilir verilmez bütün Samerrâ Şiirleri söylendiği şekilde okumaya başladılar. Başlar başlamaz da telef olmalar artık durdu. Fakat Ehl-i Sünnet'ten yine her gün bir grup ölüyorlardı. Bu olay o kadar acı ve meşhur olmuştu ki onlar mahcubiyetlerinden ölülerini geceleyin defnediyorlardı. Bunun sırrını Ehl-i Sünnet'ten bazısı Şiilere sorunca onlarda "Âşurâ ziyareti"nin bereketiyle böyle olduğunu söylediler. Bu sefer onlar da okumaya başlayınca bela onlardan da bertaraf oldu. [1] 2- Merhum Ayetullah Şehid Destgayb "ilginç öyküler" isimli kitabında direkt olarak "Ferid" isimli bir alimden şöyle nakletmektedir: "Bir ara benim başıma büyük bir sıkıntı ve bela geldi. Bir anda Merhum Ayetullah Şeyh Muhammet Takî Şirâzî'nin hukmü aklıma geldi. Muharrem ayının ilk gününden itibaren Âşurâ ziyaretini okumaya başladım. Tam Muharrem'in sekizinci gününde harikulade bir şekilde o sıkıntı ve beladan kurtulmuş oldum.[2] 3- Büyük âlim ve zahid Merhum Şeyh Abdülcevad Hâirî şöyle nakletmektedir: "Bir gün adamın birisi, Merhum Şeyh Zeyne-ül Abidin Mâzenderani'nin yanına gelip malî sıkıntısından şikâyet etti. Merhum Şeyh ona "Hz. İmam Hüseyin'in haremine git ve Âşurâ ziyareti oku; rızkın sana ulaşacaktır. Aksi takdirde yanıma gel ben senin ihtiyacını karşılarım." Adam çıkıp gitti. Bir süre sonra gördüğümüzde şöyle anlattı olayı: "Ben Harem-i Şerif'te Aşurâ ziyaretini okumaya meşgul iken birisi gelip bana bir miktar nakit verdi ve işte onunla rızkım çoğaldı ve rahatladım."[3] 4- Değerli âlim Şeyh Abdülhâdî Hâirî Mazenderanî, muhterem babası Merhum Hacı Şeyh Ebulhasan'dan şöyle nakletmektedir: "Ben, Hacı Seyyid Ali Tabatâbâî'yi öldükten sonra rüyamda gördüm ve ona "Bir arzun var mı?" diye sordum. Cevabımda şöyle dedi: "Bir tek arzum var; o da şudur ki neden dünyada her gün Âşurâ ziyaretini okumadım!" Merhum Seyyid'in âdeti Muharrem ayı günlerinde Âşura ziyaretini okumaktı; her zaman değil. Bu yüzden de neden yıl boyu okumadığına üzülüyordu."[4] 5- Muttakî âlim Merhum Ayetullah Muhammed Hasan Necefî (Ölümle başlayan yolculuk kitabının yazarı) talebelik hayatı hatıralarını yazdığı kitabında şöyle diyor: "İsfahan'da bulunduğum sıralar bir gece rüyamda ölümü bir yaşındaki bir dana şeklinde gördüm ki arkasında da kendisinden küçük üç-dört yavrusu havada hareket ediyorlardı .Havada hareket halinde iken bizim memleketteki evimizin üzerinden geçtiklerinde onlardan bir tanesi bizim evin duvarının üzerine oturdu. Ben babama mektup yazarak onlardan taraf endişeli olduğumu ve bir yaramazlık olup olmadığını sordum. Benim mektubum ona ulaşmadan babamdan bana mektup geldi. Mektupta hanımının vefat ettiğini yazmıştı. Yine "On yıl önce yaptığım on iki tümen borcu ödeyemeyeceğinden faizi ile birlikte seksen tümene ulaştığını ve bütün varlığını da verse bunu ödeyemeyeceğini" yazmıştı. Ben bu haberi alınca kırk gün İsfahan'ın Şah Mescidi'nin damında Âşurâ ziyaretini okumaya karar verdim. Niyetimde üç hacetim vardı: Birisi babamın borcunun ödenmesi, diğeri bağışlanma, üçüncüsü ise çok ilim elde edip müctehid olma. Her gün öğleden önce başlıyor ve öğle olmadan önce de bitiriyordum. Hepsi toplam iki saat sürüyordu. Bilahare kırk gün bitti ve bir ay sonra babam borcunun ödendiğini bana yazdı. Ben bu bereketli sonucu görünce daha mütmain bir kalple Muharrem ve Safer ayında, aklımda bulunan ve bana göre en önemli hacet sayılan bir şey için yine söz konusu mescidin damında Âşurâ ziyaretini büyük bir özen ve dikkatle okumaya başladım. Öyle ki kıbleye doğru güneş altında durarak tam iki saatte okuyordum. Bu kırk gün bittikten sonra bir rüya gördüm ve hacetimin yerine geldiğini anladım."[5] 6- Değerli ve büyük âlim Merhum Seyyid Zeyn-ül Abidin Eberkuî'nin yakın akrabalarından birisi (kayınbiraderi) bir ara şiddetli bir mide ağrısına müptela oluyor; öyle ki artık boğazından kan gelmeye başlıyor. Doktorlar ümitlerini kesip hastanın acilen Tahran'a kaldırılıp ameliyata alınmasını söylüyorlar. Hasta sahipleri haberi merhum seyyide ulaştırıp dua ve tevessul ricasında bulunuyorlar. O Merhum da çocuklarına abdest alıp güneşin altında Âşurâ ziyaretini okumaya başlamalarını emredip kendisi de okumaya meşgul oluyor. Aradan bir saat geçmeden odasından çıkıp "Annenize müjde verin, Allah kardeşine şifa verdi" dedi. İsfahan âlimlerinden birisi şöyle diyordu: "Merhum Seyyid, manevî kemallere ve yakin mertebesine ulaşmak için Âşurâ ziyareti okumaya niyetlenmiş ve o makama ulaşmıştı.[6] بسم الله الرحمن الرحيم ÂŞÛRÂ ZİYÂRETİ VE TERCÜMESİ اَلسَّلامُ عَلَيْكَ يا اَبا عَبْدِاللهِ، اَلسَّلامُ عَلَيْكَ يَا بْنَ رَسُولِ اللهِ(السَّلامُ عَلَيكَ يا خِيَرَةِ اللهِ وابْنَ خَيرَتِهِ) اَلسَّلامُ عَلَيْكَ يَا بْنَ اَميرِ الْمُؤْمِنينَ وَابْنَ سَيِّدِ الْوَصِيّينَ، اَلسَّلامُ عَلَيْكَ يَا بْنَ فاطِمَةَ سَيِّدَةِ نِساءِ الْعالَمينَ، اَلسَّلامُ عَلَيْكَ يا ثارَ اللهِ وَابْنَ ثارِهِ وَالْوِتْرَ الْمَوْتُورَ. اَلسَّلامُ عَلَيْكَ وَعَلَى الاَْرْواحِ الَّتي حَلَّتْ بِفِنائِكَ عَلَيْكُمْ مِنّي جَميعاً سَلامُ اللهِ اَبَداً ما بَقيتُ وَبَقِىَ اللَّيْلُ وَالنَّهارُ. يا اَبا عَبْدِاللهِ لَقَدْ عَظُمَتِ الرَّزِيَّةُ وَجَلَّتْ وَعَظُمَتِ الْمُصيبَةُ بِكَ عَلَيْنا وَعَلى جَميعِ اَهْلِ الاِْسْلامِ وَجَلَّتْ وَعَظُمَتْ مُصيبَتُكَ فِي السَّماواتِ عَلى جَميعِ اَهْلِ السَّماواتِ، فَلَعَنَ اللهُ اُمَّةً اَسَّسَتْ اَساسَ الظُّلْمِ وَالْجَوْرِ عَلَيْكُمْ اَهْلَ الْبَيْتِ، وَلَعَنَ اللهُ اُمَّةً دَفَعَتْكُمْ عَنْ مَقامِكُمْ وَاَزالَتْكُمْ عَنْ مَراتِبِكُمُ الَّتي رَتَّبَكُمُ اللهُ فيها، وَلَعَنَ اللهُ اُمَّةً قَتَلَتْكُمْ وَلَعَنَ اللهُ الْمُمَهِّدينَ لَهُمْ بِالَّتمْكينِ مِنْ قِتالِكُمْ. "Selam olsun sana ey Eba Abdillah! Selam olsun sana ey Resulullah'ın oğlu! Selam olsun sana ey Mu'minlerin Emiri ve vâsilerin efendisinin oğlu! Selam olsun sana ey dünya kadınlarının efendisi Fâtıma'nın oğlu! Selam olsun sana ey Allah'ın kanına (intikamına) tâlip olduğu ve kanına talip olduğunun oğlu! Ey, (mukaddes) kanının intikamı henüz alınmayan! Selam olsun sana ve senin eşiğine yerleşen (sana feda olup, senin haremine yerleşen) ruhlara. Hepinizin üzerine benden Allah'ın edebi selamı olsun; ben yaşadığım ve gece ve gündüz devam ettiği müddetçe. Ey Eba Abdillah senin yasın ve musibetin bize ve İslam ehline çok ağır ve büyük oldu. Senin musibetin göklerde bütün gök ehline de çok büyük ve ağır oldu. Allah lanet etsin, siz Ehl-i Beyt'e yapılan zulüm ve haksızlığın temelini atan topluluğa. Allah lanet etsin, sizi, (İlahi) makamınızdan uzaklaştıran ve Allah'ın size tayin ettiği mertebeleri elinizden alan topluluğa. Allah lanet etsin, sizi şehit eden topluluğa. Allah lanet etsin, sizinle savaşabilmek için (zalimlere) zemin hazırlayan topluluğa. بَرِئْتُ اِلَى اللهِ وَاِلَيْكُمْ مِنْهُمْ وَمِنْ اَشْياعِهِمْ وَاَتْباعِهِمْ وَاَوْلِيائِهِم. يا اَبا عَبْدِاللهِ اِنّي سِلْمٌ لِمَنْ سالَمَكُمْ وَحَرْبٌ لِمَنْ حارَبَكُمْ اِلى يَوْمِ الْقِيامَةِ. وَلَعَنَ اللهُ آلَ زِياد وَآلَ مَرْوانَ، وَلَعَنَ اللهُ بَني اُمَيَّةَ قاطِبَةً، وَلَعَنَ اللهُ ابْنَ مَرْجانَةَ، وَلَعَنَ اللهُ عُمَرَ بْنَ سَعْد، وَلَعَنَ اللهُ شِمْراً، وَلَعَنَ اللهُ اُمَّةً اَسْرَجَتْ وَاَلْجَمَتْ وَتَنَقَّبَتْ لِقِتالِكَ. بِاَبي اَنْتَ وَاُمّي لَقَدْ عَظُمَ مُصابي بِكَ فَاَسْأَلُ اللهَ الَّذي َكْرَمَ مَقامَكَ وَاَكْرَمَني اَنْ يَرْزُقَني طَلَبَ ثارِكَ مَعَ اِمام مَنْصُور مِنْ اَهْلِ بَيْتِ مُحَمَّد صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَآلِهِ. اَللّـهُمَّ اجْعَلْني عِنْدَكَ وَجيهاً بِالْحُسَيْنِ عَلَيْهِ السَّلامُ فِي الدُّنْيا وَالاْخِرَةِ. يا اَبا عَبْدِاللهِ اِنّي اَتَقَرَّبُ اِلى اللهِ وَ اِلى رَسُولِهِ وَاِلى اَميرِ الْمُؤْمِنينَ وَاِلى فاطِمَةَ وَاِلَى الْحَسَنِ وَاِلَيْكَ بِمُوالاتِكَ وَبِالْبَراءَةِ (مِمَّنْ قاتَلَكَ وَنَصَبَ لَكَ الْحَرْبَ Ben Allah'a ve siz (Ehl-i Beyt'e) doğru, o (zalimlerden) ve onların izleyicilerinden, takipçilerinden ve dostlarından beriyim. Ey Eba Abdillah, hiç şüphesiz ben kıyamet gününe kadar sizin ile barışık olanlarla barışığım, sizinle savaşanlarla savaş halindeyim Allah lanet etsin Ziyad soyuna ve Mervân soyuna. Allah lanet etsin Ümeyye oğullarının hepsine. Allah lanet etsin Mercâne oğluna (İbn-i Ziyâd'a). Allah lanet etsin Ömer b. Sa'd'a. Allah lanet etsin Şimr'e. Allah lanet etsin senin ile savaşmak için at eğerleyen, dizgin çeken ve nikap bağlayan topluluğa. Anam, babam sana feda olsun; senin için musibetim çok büyüktür. Şu halde senin makamını yücelten ve beni seninle değerli kılan Allah'tan istiyorum ki, Muhammed'in (s.a.a) Ehl-i Beyt'inden olan muzaffer imam (Hz.Mehdi) ile birlikte senin intikamını almayı bana nasip buyursun! Allah'ım, beni dünya ve ahirette Hüseyin (Aleyhisselam) ile şerefli kıl. Ey Eba Abdillah, hiç şüphesiz ben, Allah'a, Resulü'ne, Emir-ül Mu'minin'e, Fâtıma'ya, Hasan'a ve sana, senin sevginle ve sizin (Ehl-i Beyt'in) düşmanlarından beri olmakla yakınlaşıyorum. وَبِالْبَراءَةِ مِمَّنْ اَسَسَّ اَساسَ الظُّلْمِ وَالْجَوْرِ عَلَيْكُمْ وَاَبْرَأُ اِلَى اللهِ وَاِلى رَسُولِهِ) مِمَّنْ اَسَسَّ اَساسَ ذلِكَ وَبَنى عَلَيْهِ بُنْيانَهُ وَجَرى فِي ظُلْمِهِ وَجَوْرِهِ عَلَيْكُمْ وَعلى اَشْياعِكُم، بَرِئْتُ اِلَى اللهِ وَاِلَيْكُمْ مِنْهُمْ وَاَتَقَرَّبُ اِلَى اللهِ ثُمَّ اِلَيْكُمْ بِمُوالاتِكُمْ وَمُوالاةِ وَلِيِّكُمْ وَبِالْبَراءَةِ مِنْ اَعْدائِكُمْ وَالنّاصِبينَ لَكُمُ الْحَرْبَ وَبِالْبَراءَةِ مِنْ اَشْياعِهِمْ وَاَتْباعِهِمْ اِنّي سِلْمٌ لِمَنْ سالَمَكُمْ وَحَرْبٌ لِمَنْ حارَبَكُمْ وَوَلِىٌّ لِمَنْ والاكُمْ وَعَدُوٌّ لِمَنْ عاداكُمْ فَاَسْأَلُ اللهَ الَّذي أكْرَمَني بِمَعْرِفَتِكُمْ وَمَعْرِفَةِ اَوْلِيائِكُمْ وَرَزَقَنِى الْبَراءَةَ مِنْ اَعْدائِكُمْ اَنْ يَجْعَلَني مَعَكُمْ فِي الدُّنْيا وَالاْخِرَةِ وَاَنْ يُثَبِّتَ لي عِنْدَكُمْ قَدَمَ صِدْق فِي الدُّنْيا وَالاْخِرَةِ وَاَسْأَلُهُ اَنْ يُبَلِّغَنِى الْمَقامَ الَْمحْمُودَ لَكُمْ عِنْدَ اللهِ وَاَنْ يَرْزُقَني طَلَبَ ثاري مَعَ اِمام هُدىً ظاهِر ناطِق بِالْحَقِّ مِنْكُمْ. وَاَسْألُ اللهَ بِحَقِّكُمْ وَبِالشَّأنِ الَّذي لَكُمْ عِنْدَهُ اَنْ يُعْطِيَني بِمُصابي بِكُمْ اَفْضَلَ ما يُعْطي مُصاباً بِمُصيبَتِهِ مُصيبَةً ما اَعْظَمَها وَاَعْظَمَ رَزِيَّتَها فِي الاِْسْلامِ وَفِي جَميعِ السَّماواتِ وَالاْرْضِ. Onlar ki bu haksızlığın temelini atıp binasını kurdular ve size ve takipçileri-nize karşı zulüm ve haksızlıklarını de-vam ettirdiler. Ben, Allah'a ve size doğ-ru onlardan beriyim ve önce Allah'a sonra da size, sizi dostlarınızı sevmekle ve düşmanlarımızdan, size savaş açanlardan ve onların izleyicilerinden beri olmakla yakınlaşıyorum. Ben, sizinle barışık olanla barışığım, sizinle savaşta olana karşı savaştayım. Size dost olana dostum; size düşman olanla düşmanım. Şu halde sizi ve dostlarınızı tanımakla beni şereflendiren ve düşmanlarınızdan beri olmayı bana nasip eden Allah'tan istiyorum ki beni dünya ve âhirette sizinle birlikte kılsın ve dünya ve âhirette sizin yanınızda bana sebât versin. Beni, sizin Allah katında sahip olduğunuz beğenilmiş makama ulaştırsın. Bana, hidayet imamı olan zuhur etmiş halde hakkı söyleyen (Hz. Mehdi) ile birlikte intikamınızı almayı nasip buyursun. Allah'tan, sizin hakkınızı ve onun katında sahip olduğunuz ilahî mertebenizi vesile ederek istiyorum ki sizin musibetinizi çektiğim için, bana, musibet çeken bir kimseye verilen mükâfatın en iyisini nasip etsin. Ne de büyüktür bu musibet ve bu musibetin İslam'da ve bütün göklerde ve yerde meydana getirdiği sıkıntı ve acı! اَللّـهُمَّ اجْعَلْني فِي مَقامي هذا مِمَّنْ تَنالُهُ مِنْكَ صَلَواتٌ وَرَحْمَةٌ وَمَغْفِرَةٌ. اَللّـهُمَّ اجْعَلْ مَحْياىَ مَحْيا مُحَمَّد وَآلِ مُحَمَّد وَمَماتي مَماتَ مُحَمَّد وَآلِ مُحَمَّد. اَللّـهُمَّ اِنَّ هذا يَوْمٌ تَبَرَّكَتْ بِهِ بَنُو اُمَيَّةَ وَابْنُ آكِلَةِ الاَْكبادِ اللَّعينُ ابْنُ اللَّعينِ عَلى لِسانِكَ وَلِسانِ نَبِيِّكَ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَآلِهِ فِي كُلِّ مَوْطِن وَمَوْقِف وَقَفَ فيهِ نَبِيُّكَ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَآلِه. اَللّـهُمَّ الْعَنْ اَبا سُفْيانَ وَمُعاوِيَةَ وَيَزيدَ ابْنَ مُعاوِيَةَ عَلَيْهِمْ مِنْكَ اللَّعْنَةُ اَبَدَ الاْبِدينَ. وَهذا يَوْمٌ فَرِحَتْ بِهِ آلُ زِياد وَآلُ مَرْوانَ بِقَتْلِهِمُ الْحُسَيْنَ صَلَواتُ اللهِ عَلَيْهِ، اَللّـهُمَّ فَضاعِفْ عَلَيْهِمُ اللَّعْنَ مِنْكَ وَالْعَذابَ (الاَْليمَ). اَللّـهُمَّ اِنّي اَتَقَرَّبُ اِلَيْكَ فِي هذَا الْيَوْمِ وَفِي مَوْقِفي هذا وَاَيّامِ حَياتي بِالْبَراءَةِ مِنْهُمْ وَاللَّعْنَةِ عَلَيْهِمْ وَبِالْمُوالاةِ لِنَبِيِّكَ وَآلِ نَبِيِّكَ عَلَيْهِ وَعَلَيْهِمُ اَلسَّلامُ. Allah'ım, şu bulunduğum halde yerde beni, senin salavat, rahmet ve mağfiretine mazhar olanlardan eyle. Allah'ım, benim hayatımı Muhammed ve Âl-i Muhammed'in hayatı, ölümümü de Muhammed ve Âl-i Muhammed'in ölümü gibi kıl. Allah'ım, bu öyle bir gündür ki onu, Ümeyyeoğulları ve ciğer yiyen (Hind'in) oğlu mübarek saymışlardır. O öyle bir kimseydi ki kendisi de babası da, Senin ve Resulü'nün dilinde lanetlenmiştir. Peygamber'in (Allah'ın salat ve selamı Onun ve Ehl-i Beyt'inin üzerine olsun) bulunduğu her yerde ve durduğu her durakta onlara lanet okumuştur. Allah'ım, Ebu Süfyan'a, Muaviye'ye ve Yezid b. Muâviye'ye lanet et. Senin lanetin ebediyyen onların üzerine olsun. Bu, öyle bir gündür ki onda Ziyâd ve Mervan soyu, Hüseyn'i (Allah'ın salavatı onun üzerine olsun) öldür-dükleri için sevindiler. Şu halde, lanet ve acı azabını onların üzerine kat kat artır. Allah'ım, ben, bu gün ve durduğum bu yerde ve bütün hayat günlerimde o (zalimlerden) beri olmakla ve onları lanetlemekle ve Peygamber'ini ve Ehl-i Beyt'ini (hepsinin üzerine selam olsun) sevmekle sana yakınlaşıyorum." Sonra yüz defa şöyle söylersin: اَللّـهُمَّ الْعَنْ اَوَّلَ ظالِم ظَلَمَ حَقَّ مُحَمَّد وَآلِ مُحَمَّد وَآخِرَ تابِع لَهُ عَلى ذلِكَ. اَللّـهُمَّ الْعَنِ الْعِصابَةَ الَّتي جاهَدَتِ الْحُسَيْنَ (عليه السلام) وَشايَعَتْ وَبايَعَتْ وَتابَعَتْ عَلى قَتْلِهِ، اَللّـهُمَّ الْعَنْهُمْ جَميعا Sonra da yüz defa şöyle söylersin: اَلسَّلامُ عَلَيْكَ يا اَبا عَبْدِاللهِ وَعَلَى الاَْرْواحِ الَّتي حَلَّتْ بِفِنائِكَ عَلَيْكَ مِنّي سَلامُ اللهِ اَبَداً ما بَقيتُ وَبَقِيَ اللَّيْلُ وَالنَّهارُ وَلا جَعَلَهُ اللهُ آخِرَ الْعَهْدِ مِنّي لِزِيارَتِكُم .اَلسَّلامُ عَلَى الْحُسَيْنِ وَعَلى عَلِيِّ بْنِ الْحُسَيْنِ وَعَلى اَوْلادِ الْحُسَيْنِ وَعَلى اَصْحابِ الْحُسَيْن. Sonra şöyle devam edersin: اَللّـهُمَّ خُصَّ اَنْتَ اَوَّلَ ظالِم بِاللَّعْنِ مِنّي وَابْدَأْ بِهِ اَوَّلاً ثُمَّ (الْعَنِ) الثّانيَ وَالثّالِثَ وَالرّابِعَ اَللّـهُمَّ الْعَنْ يَزيدَ خامِساً وَالْعَنْ عُبَيْدَ اللهِ بْنَ زِياد وَابْنَ مَرْجانَةَ وَعُمَرَ بْنَ سَعْد وَشِمْراً وَآلَ اَبي سُفْيانَ وَآلَ زِياد وَآلَ مَرْوانَ اِلى يَوْمِ الْقِيامَةِ. Sonra yüz defa şöyle söylersin: "Allah'ım, Muhammed ve Âl-i Muhammed'in hakkına ilk zulmeden kimseden, ona bu konuda en son tâbi olan kimseye kadar hepsine lanet et. Allah'ım, Hüseyin'le savaşan ve onu öldürmek için birbirleriyle işbirliği yapan ve sözleşen topluluğa lanet et. Allah'ım, onların hepsini topyekün kendi lanetine mazhar eyle." Sonra da yüz defa şöyle söylersin: "Selam olsun sana ey Eba Abdullah ve O (pak) ruhlara ki senin eşiğinde (hareminde) yer aldılar. (Sana canlarını kurban etme ve aynı mekanda defnedilme şerefine nail oldular.) Allah'ın selamı benden, senin üzerine olsun ebediyen; yaşadığım ve gece ve gündüz devam ettiği müddetçe. Allah, bunu, benim sizi son ziyaretim kılmasın. Selam olsun Hüseyin’e ve Ali b. Hüseyin’e, Hüseyni’n evlatlarına ve ashabına." Sonra şöyle devam edersin: "Allah'ım, sen, (Resul ve Ehl-i Beyti’ne) ilk zulmedeni benim özel lanetime mazhar eyle. Bunun için de, önce birinci, sonra ikinci, sonra üçüncü ve sonra da dördüncüden başla. Sonra da... Yezid'e lanet eyle. Ziyad'ın ve Mercane’nin oğlu Ubeydullah'a, Sa'd oğlu Ömer'e, Şimr'e, Ebu Süfyan'ın, Ziyâd'ın ve Mervân'ın soyuna kıyamet gününe kadar lanet et." Sonra secdeye kapanıp şöyle dersin: اَللّـهُمَّ لَكَ الْحَمْدُ حَمْدَ الشّاكِرينَ لَكَ عَلى مُصابِهِمْ اَلْحَمْدُ للهِ عَلى عَظيمِ رَزِيَّتي اَللّـهُمَّ ارْزُقْني شَفاعَةَ الْحُسَيْنِ يَوْمَ الْوُرُودِ وَثَبِّتْ لي قَدَمَ صِدْق عِنْدَكَ مَعَ الْحُسَيْنِ وَاَصْحابِ الْحُسَيْنِ اَلَّذينَ بَذَلُوا مُهَجَهُمْ دُونَ الْحُسَيْنِ عَلَيْهِ السَّلامُ. Sonra secdeye kapanıp şöyle dersin: "Allah'ım onların musibetine karşı bana, şükredenlerin hamdı gibi hamd etmeği nasip eyle. Bu büyük acı ve musibetimden dolayı Allah'a hamd olsun. Allah'ım, (huzuruna) varacağım gün Hüseyni’n şefaatini bana nasip eyle ve indinde Hüseyin ve canlarını Hüseyin’e (Aleyhi selam) feda eden ashabıyla birlikte, benim doğruluk ayağıma sebat ver." SONRA DA İKİ REK'AT ZİYARET NAMAZI KILINIR. [1] -İlginç öyküler "Ayetullah Şehid Destgayb", s.494, Mecmua'yı Yaddaştha-yı Hacı Şeyh Murtaza Hâiri, s.27-28 Hediyyet-üs Zâir (Şeyh Abbas Kummî), s.164, El-Kelam-u Yecurr-ul Kelâm (Hacı Seyyid Ahmed Zencânî), c.1, s.54. [2] -İlginç Öyküler, s.496. [3] -Tezkiret-üz Zâirin, el Yazma nüshası. [4] -Tezkiret-üz Zâirin, elYazma nüshası. [5] -Seyahat-i Şark, s.204-207 [6] -Vilâyet-ül Müttakin, s.30