Dua Adabı

 

M. Mehdi ASİFİ

İmam Sadık (a.s)’a ashabından biri: ‘Kur’an-ı Kerim’de te’vilini bilmediğim iki ayet vardır’ dedi. İmam: Hangi ayetlerdir? diye buyurdu. -Biri, “Beni çağırın (dua edin) size icabet edeyim”[1] ayetidir; oysa ben Allah’ı çağırmama rağmen duam kabul olmuyor. -Allah’ın, vaadine aykırı davrandığını mı sanıyorsun? -Hayır. -Öyleyse ne demek istiyorsun? -Bilmiyorum. -Diğer ayet hangisidir? -“Siz Allah için ne verseniz, Allah onun yerine başkasını verir.”[2] ayetidir. -Allah’ı vaadine sadık kalmadığını mı sanıyorsun? -Hayır. -Öyleyse ne demek istiyorsun? -Bilmiyorum. -İnşaallah bu konuyu sana açıklayacağım. Eğer Allah’ın emrettiği şeye itaat ettikten sonra O’nu çağırsaydın sana icabet ederdi. Ama sen Allah’a muhalefet ve isyan etmektesin, o da sana icabet etmiyor. İnfak ettiğin şeyin yerini başka bir şeyin doldurmadığı sözüne gelince; eğer helal yolla kazanarak yerinde infak etmiş olsaydın bir dirhem olsaydı dahi Allah onun yerine bir başkasını verirdi. Eğer O’nu dua etmek için gerekli olan yöntemle çağırsaydın, günahkâr olsaydın da yine sana icabet ederdi. -Dua yöntemi nedir? -Farızayı eda ettiğinde Allah’ı ta’zim edersin O’nu översin, Peygamber’e (s.a.a) salât gönderirsin, ona çok salât gönderisin, risaletini tebliğ ettiğine şehadet edersin, hidayet İmamlarına salât gönderirsin. Allah’a hamd-u sena, Peygamber’e salâttan sonra Allah’ın sana iyiliklerini, güzel ihsanıyla imtihanlarını, sana verdiği nimetlerini, sana yaptığı lütfunu hatırlayarak bunlara karşı Allah’a hamd ve şükredersin. Daha sonra hatırladığı günahlarına bir bir hatırlamadığın günahlarına ise genel olarak itiraf edersin. Bütün günahlarından Allah’a tövbe ederek, tekrar günaha dönmeyeceğine karar verirsin. O günahlardan pişmanlık duyarak, doğru bir niyet, korku ve ümitle Allah’tan bağışlanma diler ve şunları söylersin: “Allah’ım! Ben günahlarımdan dolayı senden bağışlanma diliyorum, sana tövbe ediyorum. Öyleyse beni itaatine yönelt, beni bana farz kıldığın, yani seni hoşnut eden her şeye muvaffak kıl. Şüphesiz ben, kendisini nimetlendirmediğin halde sana hakkıyla muvaffak olan hiç kimse görmedim. Öyleyse, bana öyle bir nimet ver ki, onunla rızana ve cennetine ulaşayım.”[3] Daha sonra hacetlerini iste; ümit ederim ki Allah seni mahrum etmez inşaallah. Kısaca Duanın Şart ve Kuralları 1- Allah’ı tanımak Duanın kabul olmasının en önemli şartlarından biri Allah’ı tanımak, O’nun mutlak egemenlik ve kudretine iman etmektir. Dürr-ül Mensur kitabında, Muaz ibn-i Cebel Resulullah’dan (s.a.a) şöyle nakletmiştir: “Eğer Allah’ı (c.c) hakkıyla tanısaydınız, duanız hürmetine dağlar yerinden oynardı.” Ayyaşi kendi tefsirinde İmam Sadık (a.s)’dan,: “Çağrıma cevap versinler ve bana iman etsinler...”[4] ayetinin tefsiriyle ilgili şöyle rivayet etmiştir: “Bilsinler ki ben istedikleri şeyleri onlara vermeye kâdirim” İmam Sadık (a.s): “Yoksa darda kalana dua ettiği zaman icabet eden...”[5] ayetini okuduğunda oradakilerin; “Niçin dualarımız icabete erişmiyor?” diye sormaları üzerine şöyle buyurdular: “Çünkü siz tanımadığınız birisini çağırıyorsunuz ve anlamadığınız bir şeyi istiyorsunuz.” İmam Sadık (a.s) Resulullah’tan (s.a.a) şöyle rivayet eder: “Allah Teâlâ buyurur ki: Kim yarar ve zarar vermenin benim elinde olduğunun farkında olarak benden bir şey isterse, isteğini kabul ederim.”[6] 2- Allah’a hüsn-ü zan Allah’a hüsn-ü zan O’nu tanımanın semerelerindendir. Allah Teala, kullarının kendisine olan hüsn-ü zannı, rahmet ve kereminin genişliğine güvenleri miktarınca onlara bağışta bulunur. Hadis-i kudsi’de şöyle geçiyor: “Ben kulumun bana olan zannına göre ona davranırım o halde hayırdan başka benden bir şey ummayın.”[7] Resulullah’dan (s.a.a) şöyle naklolunmuştur: “Duanızın icabet edileceğine kesin güveniniz olduğu halde Allah’ı çağırın (dua edin).”[8] Allah Teâlâ Hz. Musa’ya (a.s) şöyle vahyetti: “Beni çağırdığın ve bana ümit ettiğin müddetçe duanı duyarım (icabet ederim).”[9] İmam Sadık (a.s)’dan şöyle nakledilmiştir: “Dua ettiğinde kalbinle (Allah’a) yönel ve istediğin şeyin kapının eşiğinde olduğunu düşün.”[10] Yine şöyle buyurmuştur: “Dua ettiğinde kalbinle (Allah’a) yönel, sonra duanın kabul olacağına inan.”[11] Allah’ın rahmetinden ve duanın icabetinden ümidi kesmemek gerekir. Bazen insan dua eder, fakat Allah Teala bazı maslahatlardan dolayı o duanın icabetini geciktirir; insan kendi yaranın ne olduğunu bilmediği için Allah’a kötü zanda bulunur ve Allah’ın rahmetinden ümidini keser, bu ümitsizlik onu Allah’ın lütuf ve rahmetinden uzaklaştırır. İmam Sadık (a.s)’dan şöyle naklolunmuştur: “Kul acele etmediği müddetçe Allah’dan daima bir hayır ve rahmet içerisindedir. Acele ettiğinde ise ümitsizliğe kapılır ve duayı terkeder.” Nasıl acele edilir? diye sorduklarında İmam; “Filan zamandan beri dua ediyorum ama duama icabet edilmiyor” demesiyle buyurdular.[12] Ahmed b. Muhammed b. Ebi Nasr şöyle diyor: İmam Rıza’ya (a.s): “Canım sana feda olsun, ben filan seneden beridir Allah’dan istemekte olduğum şeye icabet edilmediği için kalbime şüphe düştü.” dedim İmam (a.s) şöyle buyurdu: “Ya Ahmed; Sakın şeytan musallat olup da seni ümitsizliğe düşürmesin! Eğer sana bir söz söylersem sözüme güvenir misin?” Ben : “Canım sana feda olsun, senin sözüne güvenmeyip de kimin sözüne güveneyim; oysaki sen Allah’ın yaratıklarına hüccetisin.” dedim. Bunun üzerine İmam (a.s) buyurdu ki: “Öyleyse Allah’a daha fazla güvenmelisin. Allah şöyle bir vaad vermiştir: “Kullarım beni sana soracak olursa, işte ben (onlara) pek yakınım. Bana dua ettiği zaman dua edenin duasına cevap veririm.”[13] Yine buyurmuştur: “Allah’ın rahmetinden umut kesmeyin.”[14] Yine buyurmuş ki: “Allah ise, size kendisinden bağışlama ve bol ihsan (fazl) vaadediyor.”[15] Yine İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Kul hacetini isterken acele ettiğinde (yani dua etmek ve Allah’ın huzurunda durup hacetini istemekten vazgeçtiğinde) Allah (c.c) şöyle buyurur: “Kulum benim hacetleri yerine getiren olduğumu bilmiyor mu?”[16] Hişam ibn-i Salim de İmam Sadık (a.s)’dan şöyle buyurduğunu naklediyor: “İkinizin (Hz. Musa ve Hz. Harun’a işarettir) duası kabul olundu”[17] vaadiyle Firavun’u cezalandırması arasında kırk yıllık bir zaman vardı.”[18] İshak ibn-i Ammar şöyle diyor: İmam Sadık (a.s)’a: İnsanın duası kabul olduğu halde ertelenebilir mi? diye sorduğumda: “Evet yirmi yıl ertelenebilir”[19] buyurdular. 3- Muztar olmak Duada Allah’tan başka bir sığınağı olmayan bir muztar (her yerden ümidi kesilen, çaresiz kul olarak) Allah’a sığınmalıdır, ancak O’na ümit etmelidir. İnsanın, Allah’a ümit beslemesinin yanı sıra kullara da ümit beslerse Allah’a hakkıyla sığınamaz, O’na sığınmaya tam ihtiyaç duymaz. Her şeyden ümit kesip Allah’a yönelmek duanın kabul olmasında temel şartlardandır. Emir-ul Muminin Hz. Ali (a.s), oğlu Muhammed ibn-i Hanefiyye’ye vasiyetinde şöyle buyurmuştur: “ kurtuluş İhlastadır, korku artınca ancak Allah’a sığınılır.”[20] Çaresizlik halinde insanın ümidi her şeyden kesilir, gerektiği şekilde Allah’a sığınır ve sadece Allah’a ümit besler. Allah Teâlâ Hz. İsa’ya (a.s) şöyle vahyetmiştir: “(Ey İsâ!) Bir kurtarıcısı ve bir yardımcısı olmayıp da boğulmakta olan kimsenin duası gibi bana hüzünlü bir halle dua edin. Ey İsa! Benden iste, gayrisinden isteme; güzel dua senden olsun, icabet de benden.”[21] İmam Sadık (a.s)’dan şöyle rivayet etmişlerdir: “Rabbinden istediği şeyin mutlaka kendisine verilmesini isteyen kimse ümidini bütün insanlardan kesmelidir, O’ndan başka hiç kimseye ümit beslememelidir. Allah Teâlâ bu ümidi onun kalbinde gördüğünde, istediği şeyi mutlaka ona verir.”[22] 4- Allah’ın emrettiği yoldan ayrılmamak Bu hususta şöyle bir rivayet nakledilmiştir: İsrailoğulların’dan olan bir kişi kırk gece Allah’a ibadet ettikten sonra dua etti, fakat Allah Teâlâ duasını icabet etmedi. Adam, bu burumdan İsa ibn-i Meryem’e şikâyet etti, bunun üzerine İsa ibn-i Meryem bunun sebebini sordu. Allah Teâlâ cevabında şöyle buyurdu: “Ya İsa! Bana dua edince kalbinde senin hakkında şüphesi vardı.”[23] 5- Kalbin Allah’a yönelmesi Kalbin Allah’a yönelmesi de duanın kabul olmasının en önemli şartlarındandır. Duanın hakikati kalbin Allah’a yönelmesidir. İnsanın kalbi Allah’tan başkasıyla (dünya işleriyle) meşgul olursa, insan hakkıyla dua edebilmez. İmam Sadık (a.s) şöyle buyuruyor: “Allah Teâlâ, gafil kalbin duasını kabul etmez.”[24] Yine İmam Sadık (a.s) şöyle buyuruyor: “Dua ettiğinde kalbinle (Allah’a) yönel, sonra duanın kabul olacağına yakin et.”[25] Bir Kutsi hadiste Allah Teâlâ şöyle buyuruyor: “Ey Musa! Temiz bir kalp ve doğru bir dille beni çağır.”[26] İmam Sadık (a.s) buyuruyor ki: “Allah Teâlâ, gafil kalbin duasını kabul etmez dua edince kalbinle Allah’a yönel ve duanın icabet edileceğine kesin bir şekilde inan.”[27] Duada, kalbin Allah’a yönelmesi, O’na teveccüh etmesi gerekir, gaflet ve katı kalplilik Allah’a yönelmeye mani olan engellerdendir. Rivayet edilen duaları okurken onları yakarış şeklinde okumalıdır, kalbin dilden uzak olmasından, yani dil dua okurken kalbin dünya işleriyle meşgul olmasından kaçınmalıdır. 6- Huzu - huşu ve kalp yumuşaklığı Duasının icabete erişmesini isteyen kimse, içli ve duygulu olmalı ve kalbini yumuşatmaya gayret etmelidir. Kalp yumuşak ve içli olursa şeffaf olur, onunla Allah arasındaki olan engeller ortadan kalkar ve Allah’a yakın olur. İsteme ve dua etme üslubunun kalbin yumuşamasında önemli etkisi vardır. İsteme ve dua etme anında tazarru ile yalvarmak hususunda gelen hadisler, bu hedefi taşımaktadır. Ahmed ibn-i Fehd el Hillî, “Uddet-ud Daî” kitabında şöyle rivayet etmiştir: “Resulullah (s.a.a), bir fakirin birisinden yiyecek bir şey istemesi gibi Allah’a dua edip yakarıyordu”. Yine aynı kitapta şöyle naklolmuştur: “Allah Teâlâ Hz. Musa’ya (a.s) şöyle vahyetti: Efendisini çağırdığında bir köle nasıl davranıyorsa sen de benim huzurumda zelilane bir halde elini aç; böyle yaptığında acınırsın. Ben keremlilerin en kâdiriyim.”[28] Muhammed ibn-i Müslim şöyle diyor: Eba Cafer (İmam Bâkır) (a.s)’dan: “Rablerine boyun eğmediler ve yakarıp- yalvarmadılar.”[29] ayetinin ne demek istediğini sorduğumda şöyle buyurdular: (Boyun eğmek) ise elleri kaldırarak yalvarmaktır.”[30] Bazıları dua üslubu hakkında, niçin elimizi göğe doğru kaldırıyoruz, Allah’ın gökte olduğundan dolayı mıdır? diye insanları şüpheye düşürüyorlardı. Ehl-i Beyt İmamları (a.s) da bu konuda halkı aydınlatıyor ve “Allah her yerdedir, duadaki bu üsluptan (elleri göğe doğru kaldırmaktan) maksat Allah’ın huzurunda huzu ve huşu içerisinde ve muhtaç olduğumuzu sadece dilde değil amelen de bildirmektir.” buyuruyorlardı. Böyle bir üslubun, kalbin yumuşamasında, katılığın giderilmesinde ve insanın Allah’ın karşısında halis ve hazır olmasında büyük bir rolü vardır. Tabersî “İhticac” kitabında şöyle naklediyor: Ebu Kurre, İmam Rıza (a.s)’a: “Dua ettiğinizde niçin elinizi göğe doğru kaldırıyorsunuz” diye arzetmesi üzerine İmam (a.s) şöyle buyurdular: “Allah Teâlâ yaratığından çeşitli ibadetler istemiştir... Dua, talep ve tazarru (yakarış) anlarında da elleri göğe doğru açmakla yaratığının kul olmasını istemiştir. Çünkü yalvarış yakarış (huzu ve huşu içerisinde olmak) kulluk nişanesi ve Allah’a boyun eğmektir.”[31] Kalbin yumuşak olduğu anlar rahmetin iniş anlarıdır. İnsan bu anları, Allah’a teveccüh etmekle ganimet saymalıdır, bu anlarda Allah’ın rahmeti hadsiz hesapsız olarak inmektedir. Allah’ın rahmetinin inmesinin özel ve sınırlı bir vakti yoktur, ama bu rahmete yönelmenin özel ve sınırlı bir vakti vardır. Bu vakit de kalbin yumuşadığı ve içli olduğu vakittir. Ancak insanın kalbi yumuşadığında onun bu rahmete yönelmesi mümkün olur. Resulullah şöyle buyurmuştur: “Kalp yumuşadığında duayı ganimet bilin. Çünkü o (yumuşama) rahmettir.”[32] İmam Sadık (a.s) da şöyle buyurmuştur: “Kalbiniz yumuşadığında dua ediniz. Çünkü kalp halis olmadıkça yumuşamaz.”[33] Yine İmam Sadık (a.s)’dan şöyle nakledilmiştir: “Bedenin (Allah korkusundan) titrediğinde ve gözlerden yaş aktığında Allah’tan isteğini duayla al, çünkü kastin dikkate alınmıştır.”[34] Hadis çok dakiktir, duanın kabul olmasıyla dua edenin hali birbirine bağlı sayılmıştır. Kalp yumuşadığında duanın icabete en yakın olduğu zamandır, katılaştığında ise icabetten en uzak olduğu zamandır. İslami naslarda (hadis ve rivayetlerde), kalbin yumuşadığı anlardan yararlanmak ve bu dünyada insana ulaşan bazı musibet ve üzüntülerin sırf dua ve yakarışla Allah’a teveccüh etmek (yaklaşmak) için olduğu önemle vurgulanmıştır. Bu anlar insanı, Allah’a yönelmek ve O’nun rahmetine yüz çevirmek için hazırlamaktadır. Kalp ancak ve ancak yumuşak olduğu hallerde bu yönelişe muvaffak olabilir. Allah’ın rızasını ve O’na yönelmeyi isteyen bir kimse, dua anında bu yumuşaklığı oluşturması gerekir. İshak ibn-i Ammar’dan şöyle naklolunmuştur: İmam Sadık (a.s)’a :”Dua ettiğimde ağlamak istediğim halde ağlayamıyorum, ama ailemizden ölen birisini hatırladığımda kalbim yumuşuyor, ağlıyorum; acaba bu durum câiz midir?” diye sorduğumda İmam (a.s) cevaben şöyle buyurdular: Evet câizdir, kalbin yumuşadığında ağla ve Rabbine dua et (yalvar-yakar)”.[35] Eğer kalbinin yumuşaması için ağlayamazsa, ağlar görünmeye çalışmalıdır. Çünkü ağlar görünmeye çalışmak insanı ağlamaya sevkeder, ağlamak da kalbin yumuşamasına sebep olur, kalbin yumuşaması da Allah Teâlâ’ya açılmasına yol açar.” Sa’d ibn-i Yesar şöyle diyor: İmam Sadık (a.s)’a: Ben duada ağlayamadığımdan ağlar görünmeye çalışıyorum, (acaba böyle yapmam caiz midir?) diye arzettiğimde, İmam (a.s): “Evet câizdir” buyurdular. Ebu Hamza’dan şöyle nakledilmiştir: İmam Sadık (a.s) Ebu Besir’e şöyle buyurdular: “Eğer bir işin olacağından korkar veya bir hacetin karşılanmasını dilersen Allah’ın adıyla başla, O’nu ulula, O’na senada bulun, Peygamber’e (s.a.a) salavat getir, (sonra) hacetini iste ve ağla... (Ve bu konuda) Babam şöyle buyuruyordu: Kulun Rabbine en yakın olduğu an secde ettiği ve ağladığı andır.”[36] 7- Sıkıntı ve rahatlıkta sürekli dua etmek Sıkıntı ve rahatlıkta sürekli dua etmek, rahatlıkta dua etmeyi sıkıntı halinde dua etmekten öne geçirmek İslami naslarda (hadislerde) önemle vurgulanmıştır. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Rahatlıkta Allah’ı tanısan O da seni sıkıntı halinde tanır.”[37] [NI1] İmam Sadık (a.s) da şöyle buyurmuştur: “Kim duaya yaklaşırsa (sürekli dua ederse) bela geldiğinde duası kabul olur (ve gökyüzünde onun sesi için) tanış bir sestir denir ve o duanın göğe yükselmesi engellenmez. Kim de duaya yaklaşmazsa, bela indiğinde artık duası kabul olmaz ve melekler: Bu sesi biz tanımıyoruz, derler.”[38] Yine İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuşlardır: “Sıkıntıya düşmeden önce dua etmek, bela anında duaların kabul olmasına sebep olur.”[39] Diğer bir hadiste İmam Sadık (a.s)’dan şöyle naklolunmuştur: “Sıkıntı anında duasının kabul olmasını isteyen sıkıntıya düşmeden önce çok dua etmelidir.”[40] Bir hadiste de şöyle buyurmuştur: “Ceddim şöyle buyuruyordu: “Duaya koşun. Çünkü kul çok dua ederse başına bir bela geldiğinde dua eder ve “bu tanış bir sestir” denilir; ama çok dua eden olmazsa başına bir bela geldiğinde dua etmeğe kalkışınca: “Daha önce nerdeydin” denilir.”[41] Bu hadisler çok dakik ve ince bir manaya işaret etmektir. Şüphesiz dua Allah’a yöneliştir. Duanın en etkili ve icabete en yakın olanı, en çok Allah’a yönelik olanıdır. Eğer kalp halis ve tam manasıyla Allah’a yönelmiş olursa artık hiç bir şey duanın icabet edilmesine engel olmaz. Eğer yöneliş zayıf olursa, icabet de o miktarda zayıf olur. Allah’a tam manasıyla yönelmek ise çok dua etmekle mümkün olur. İnsan duayı ne kadar çoğaltırsa Allah’a yönelmesi de o miktarda çoğalır. Fazl ibn-i Abbas şöyle diyor: Resulullah (s.a.a) buyurdular ki: “Sen Allah’ı gözet (göz önünde bulundur) O seni gözetir. Allah’ı gözetirsen O’nu karşında bulursan, rahatlıkta kendini Allah’a tanıt ki sıkıntıya düştüğünde O da seni tanısın.”[42] Ali ibn-i Hüseyn (a.s) şöyle buyuruyor: “Duaya (sürekli) koşmak gibi (güzel bir şey) görmedim. Çünkü kulun her saatte duası kabul olmaz.”[43] İmam Bakır (a.s) da şöyle buyurmuştur: “Müminin rahatlık anındaki duası sıkıntıya düştüğünde ettiği dua gibi olmalıdır. Bir şey verildiğinde gevşeklik yapmamalıdır. Dua etmekten usanmayın; çünkü duanın Allah indinde özel bir yeri vardır.”[44] 8- Allah’ın ahdine vefa etmek Tefsir-i Kummî’de şöyle rivayet olunmuştur: İmam Sadık (a.s)’a, “Allah Teâlâ: “Beni çağırın size icabet edeyim” buyuruyor, fakat biz çağırdığımız halde icabet olunmuyor” dediklerinde şöyle buyurdular: “Çünkü siz Allah’ın ahdine vefa göstermiyorsunuz. Allah Teâlâ buyuruyor ki: Vefa edin ahdime vefa edeyim ahdinize”[45] Vallahi Allah’a vefa etseydiniz, O size vefa ederdi.”[46] 9- Duanın amelle birlikte olması Duanın kabul olmasının şartlarından biri de onun amel ile birlikte olmasıdır. Amelsiz duanın faydası olmadığı gibi duanın da amelsiz faydası yoktur. Resulullah (s.a.a) Ebuzer’e vasiyetlerinde şöyle buyurdu: “Ya Ebazer, amelsiz dua eden, bağsız yayla ok atan kimseye benzer.”[47] Yine İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Üç kişinin duası kabul olmaz: (Onlardan biri) evinde oturup, ey Rabbim bana rızık ver, diyen kimsenin duasıdır. O zaman bu adama, rızık kazanmak için sana bir yol karar kılmadım mı? diye hitap edilir.”[48] Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: Aynı ameli yapan iki kişi cennete girecek onlardan biri arkadaşının makamını kendininkinden yüksekte olduğunu görünce Ey Rabbim, neden ona (bu makamı) bağışladın oysa ikimizin ameli de birdi? diyecek, bunun üzerine Allah Teala cevabında şöyle buyuracak: O dua etti fakat sen dua etmedin”. Resulullah (s.a.a) da daha sonra şöyle buyurdular: “Allah’tan fazlını (lütuf ve ihsanını) isteyin; büyük istekte bulunun. Çünkü hiç bir şey O’na büyük gelmez.”[49] Yine Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Allah Teâlâ’nın öyle kulları vardır ki amel ederler, Allah da onlara bağışta bulunur; bazı kulları da vardır ki, doğru istekte bulunurlar, onlara da bağışta bulunur. Daha sonra cennette onları bir araya toplar.” Bunun üzerine amel edenler şöyle derler: “Ey Rabbimiz, biz amel ettiğimiz için bize bağışta bulundun, ama (amel etmedikleri halde ) onlara bağışta bulunmanın sebebi nedir?” Allah Teâlâ cevaplarında şöyle buyurur: “Bunlar benim kullarımdır; sizin amelinizin karşılığını verdim, amellerinizden bir şey eksiltmedim. Bunlar ise benden istediler, ben de onlara bağışta bulundum. Onları müstağni kıldım, o benim lütuf ve ihsanımdır, onu istediğime veririm” 10- Dua İlahi sünnetlerin dâhilinde olmalıdır Dua, tabiat, kâinat, toplum ve tarihteki ilahî sünnetleri yıkmak ve onlara aykırı bir şeyi istemek değildir. Allah’ın sünnetleri hiçbir zaman değişmez. Duada toplum, tarih, tabiat ve kâinattaki ilahî sünnetlerle veya Allah’ın teşriî hükümleriyle muhalif olan şeyler istenilmemelidir. Emir-ul Muminin Hz. Ali’ye (a.s), “Hangi dua icabete erişmez? diye sorduklarında: “Olmayacak şeyi istemek” buyurdular.[50] Yine Emir-ul Muminin Ali (a.s) dua eden kimseye hitaben şöyle buyurmuştur: “Olmayacak ve helal olmayan şeyleri isteme”. “Olmayacak şeyler”, toplum, tarih, tabiat ve kâinattaki ilahî sünnetlerin değişmesini istemektir. “Helal olmayan şeyler” de Allah Teâlâ’nın insan hayatındaki teşriî nizamına aykırı hareket etmektir. Bu hususta Allah Teâlâ şöyle buyurur: “Onlar için yetmiş kere bağışlanma dilesen de Allah onları kesinlikle bağışlamaz.”[51] 11- Günahlardan kaçınmak Duanın icabete erişmesinin diğer bir şartı da günahtan kaçınmak ve tövbe etmektir. Duanın hakikati Allah’a yönelmektir. Allah’a karşı günah işleyen, O’nun emir ve nehyinden yüz çeviren, Allah’a tövbe etmeyen... O’na nasıl yönelebilir? Muhammed ibn-i Müslim, Ebu Cafer (İmam Bakır) (a.s)’dan şöyle nakledir: “Bazen kul Allah’tan bir şey ister, Allah’ın rahmeti o isteğin kısa veya uzun bir zamanda yerine getirilmesini gerektirir. Ama insan günah işleyince Allah meleğine; “Onun hacetini karşılama, onu mahrum bırak. Çünkü o benim gazabıma sebep olan şeye yöneldi, (böylece) benden (duasına icabet etmemden) mahrum olmaya layık oldu.” diye hitap eder.[52] Resulullah (s.a.a)’den şöyle nakledilmiştir: “Musa (a.s) secde halinde olan bir kişiye rastladı, adam biran duayı keserek Hz. Musa’ya teveccüh etti. Hz. Musa ona: “Eğer hacetin benim elimde olsaydı onu sana verirdim” dedi. Bu esnada Allah Teâlâ Hz. Musa’ya şöyle vahyetti: Ya Musa, o adam boynu kopuncaya kadar secde etse de, sevmediğim şeyden el çekip sevdiğim şeye dönmedikçe duasını kabul etmem.”[53] 12- Dua için toplanmak ve müminlerden “amin” demelerini istemek Dua hususunda önemle vurgulanan bir nokta da müminler topluluğunda dua etmektir. Müminlerin Allah’ın huzurundaki toplanmaları Allah’ın rahmet, lütuf ve rızasına en yakın olan durumdur. İbn-i Halid İmam Sadık’tan (a.s) şöyle naklediyor: “Kırk kişi bir araya toplanarak bir iş için dua ederlerse Allah onların dualarını mutlaka kabul eder. Eğer kırk kişi olmazlarsa dört kişi toplanıp on defe Allah’ı çağırırlarsa Allah dualarını kabul eder. Eğer dört kişi olmazsa bir kişi kırk defa dua ederse Aziz-ul Cebbar olan Allah onun duasını kabul eder.”[54] Başka bir yerde İmam Sadık (a.s)’dan şöyle rivayet edilmiştir: “Babam zor bir işle karşılaştığında bütün aile fertlerini (toplanmaları için) çağırır, sonra dua ederdi, onlar da amin derlerdi.”[55] 13- Duada teenni Dikkat edilmesi gereken noktalardan biri de teenni ile dua etmektir. Allah’tan bir şey isterken acele etmemelidir, teenni haletini korumalıdır. Çünkü duanın hakikati ve özü, dua ve tazarru ile Allah’a yönelmektir. Hadislerde naklolunan duaları da teenni ile okumalıdır. Teenni ile dua okurken hiç bir zorluk çekmeden içinde Allah’a yöneliş hissi uyanır. İmamlardan bazen dua hakkında soru sorduklarında da aklınıza gelen şeyler için zorlanmaksızın teenni ile dua edin buyuruyorlardı; illa da naklolunan duaları okuyunuz, buyurmuyorlardı. Çünkü duadan maksat Allah’a yönelmektir. Zurare, İmam Sadık (a.s)’a, bana dua öğretir misiniz, diye arzetmesi üzerine İmam (a.s): “En iyi dua diline döküleni istemektir.” buyurdular.[56] Yine başka birisi, bana dua öğret dediğinde: “En güzel dua diline döküleni söylemektir.” buyurdular.[57] 14- Hamd, salat ve mağfiretle duaya hazırlanmak Dua Allah’a yöneliştir, bu yöneliş için hazırlanmak gerekir. İlk önce Allah’a hamd-u sena, nimetlerine karşı şükür, günahlardan dolayı mağfiret dilemek ve Resulullah ve Ehl-i Beyt’ine sâlât ve selam etmek gerekir. Duaya hazırlanmanın yolu budur. Bunlar; insanı Allah’a yönelmeye ve O’ndan bir şey istemeye hazırlar. Nitekim çoğu duaların girişinde hamd, sena, şükür, mağfiret dileme, Resulullah ve Ehl-i Beyt’ine salat ve selam etme zikredilmiştir. Ays ibn-i Kasım, İmam Cafer-üs Sadık (a.s)’dan şöyle nakletmiştir: (Allah’dan) hacetini isteyeniniz Rabbine hamd-u sena etsin... Hacetinizi istediğinizde Aziz-ul Cabbar olan Allah’ı ululayın, O’nu medhedin, O’na sena edin ve şöyle deyin: “Ey bağışlayanların en cömerdi, ey kendisinden bir şey istenilenlerin en hayırlısı, ey kendisinden merhamet istenilenlerin en merhametlisi, ey ahad (tek), ey samed (ihtiyaçsız), ey doğurmaz ve doğmamış, ey istediğini yapan, ey irade ettiğini ve sevdiğini hükmeden, ey insanla kalbi arasına giren,... ey benzeri olmayan, ey duyan, ey görüp gözeten!” Allah’ın isimlerinden çok söyleyin, Muhammed ve âl-i Muhammed’e salat ve selam gönderin (sonra) şöyle deyin. “Allah’ım, helal rızkından bana bol rızık ver ki onunla haysiyetimi koruyayım, emanetimi (vazifemi) edâ edeyim, sıla-ı rahimde bulunayım, hac ve umrede bana yardımcı olsun.” İmam (a.s) sonra şöyle buyurdular: Bir adam camiye girip iki rekat namaz kıldı, sonra Allah’dan bir istekte bulundu. Resulullah (s.a.a) bu durumu görünce: “Kul (duada) Rabbine acele etti” buyurdular. Sonra diğer birisi geldi, iki rekât namaz kıldı, daha sonra Allah’a hamd-u sena etti, Peygamber’e (s.a.a) salat ve selam gönderdi. Bunun üzerine Resulullah (s.a.a) ona: “İşte; istediğin sana verilir.” buyurdu.[58] Safvan-i Cemmal, İmam Sadık’tan (a.s) şöyle naklediyor: “Allah’a (c.c) edilen her duada, Muhammed ve Âli Muhammed’e salat getirilmedikçe o duanın göğe çıkması (icabete erişmesi) engellenir.”[59] 15- Allah’ı Esma-i hüsnasıyla çağırmak Allah Teâlâ, kullarının kendisini Esma-i hüsnasıyla çağırmasını sever. “Deki: İster Allah adiyle dua edin, ister rahman adiyle, hangi adla dua ederseniz edin, gerçekten de bütün güzel adlar, O’nundur.”[60] Allah’ın isimlerinden her biri, Allah’ın rahmet ve fazl (ihsan) kapılarından birinin anahtarıdır. Hadislerde, Allah’ı isimleriyle çağırmak önemle vurgulanmıştır. Yine bir çok hadislerde şöyle geçmiştir: “Mümin Allah’ı on defa güzel isimleriyle çağırdığında Allah Teâlâ ona cevap verir.” İmam Sadık’tan (a.a) şöyle nakledilmiştir: “Kim on defa “ya Allah, ya Allah” derse, ona buyur; hacetin nedir?” denilir.”[61] Ebu Besir İmam Cafer Sadık’tan (a.s) şöyle nakletmiştir: “Kul secde halinde üç defa: “Ya Allah, ya Rebbah, ya Seyyidah” derse, Allah Tebarek ve Teâlâ, “Buyur kulum, hacetini iste” diye cevap verir.”[62] 16- Hacetleri Allah’a açmak Şüphesiz Allah Teâlâ, bizim ne istediğimizi, neye ihtiyaç duyduğumuzu bilmektedir; fakat hacetlerimizi kendisine açıp birer birer söylememizi seviyor, hatta hacetlerimizi O’na açıp söylememiz için bazen bizi muhtaç ediyor. Bazen Allah Teâlâ bir kula gazap ettiğinde O’ndan bir şey istememesi ve ellerini O’na açmaması için onu zengin ve müstağni kılar. İnsan hacetlerini Allah’a açtığında, O’na yaklaşır, O’na bağlanır, O’nunla ünsiyet bulur. O’na muhtaç olduğunu hisseder; bütün bunların hepsi insanı Allah’a sevdirir. Allah Teâla, işlerimiz hakkında dua ettiğimizde, duada çok istekte bulunmamızı, tafsilatlı söylememizi, kısadan geçmememizi ve tekil olarak istekte bulunmamızı sever. İmam Cafer Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Allah Teâlâ, kul dua ettiğinde onun ne demek istediğini çok iyi bilir, fakat hacetlerini birer birer kendisine söylemesini sever. Öyleyse dua ettiğinde hacetlerini (bir-bir) söyle”[63] 17- Duada ısrar Duada ısrar, kulun Allah’a olan ümit ve güveninin, O’na olan bağlılığının derinliğini göstermektedir. İnsanın Allah Teâlâ’ya güveni ne kadar artarsa duası ya haceti de bir o kadar artar. Bunun aksi de geçerlidir; insanın Allah’a olan güvencesi zayıfladığında, duasının icabete erişmediğini görünce artık ümidi kesilir duadan uzaklaşır. Duada ısrar etmek, Allah’a olan güven ve bağlılığı gösterdiği gibi Allah’a olan ümidi de derinleştirir. İnsan, her ne kadar Allah’a ümit besler ve bağlı olursa O’na (bir o kadar) yakın olur. Hadislerde duada ısrar etmek ve icabete erişmesinden ümidi kesmemek önemle vurgulanmıştır. Hz. Resulullah’dan (s.a.a) şöyle nakledilmiştir: “Allah Teâlâ duada ısrar edenleri sever.”[64] Hz. Ali’den (a.s) da şöyle nakletmişlerdir: “Dua, müminin kalkanıdır. Bir kapıyı çok çalarsan o kapı yüzüne açılır.”[65] Bu konuda İmam Sadık (a.s) ise şöyle buyurmuştur: “İlahi kaza ve kader kesinleştikten sonra bile dua onu geri çevirir.” Öyleyse çok dua et. Çünkü o, her rahmetin anahtarı ve her hacetin kabulünün vesilesidir. Allah katında olana ancak duayla erişmek mümkündür. Çok çalınan kapı çabuk açılır.”[66] İmam Bakır (a.s)’dan da şöyle nakledilmiştir: “Allah Teâlâ, insanların birbirlerinden ısrarla bir şey istemelerini sevmez, fakat kendisinden ısrarla bir şey istenmesini sever.”[67] Bu hususta Hz. Ali’den (a.s) şöyle rivayet edilmiştir: (Allah’tan) bir şey istediğinde rahmet kapılarını yüzüne açması için ısrar et.”[68] Velid ibn-i Ukbe el-Hicri, İmam Sadık’tan (a.s) şöyle duydum diyor: “Vallahi, Allah Teâlâ, ısrarla dua eden mümine hacetini verir.”[69] İmam Sadık (a.s) şöyle buyuruyor: “Hacetini iste ve istemede de ısrar et. Doğrusu Allah Teâlâ mümin kullarından ısrar edenlerin ısrar etmesini sever.”[70] 18- Müminin, mümin kardeşi hakkında dua etmesi İnsan, Allah’ın huzurunda mümin kardeşleri hakkında dua ettiğinde ve aralarındaki kin ve nefreti giderdiğinde Allah, rahmet kapılarını onun yüzüne açar. Müminin mümine dua etmesi ve aralarındaki muhabbet, sevgi ve şefkati derinleştirmesi Allah’ın onlara rahmet anahtarlarındandır. Muaviye ibn-i Ammar, İmam Sadık (a.s)’dan şöyle rivayet etmiştir: “Müminin arkasında dua etmek, rızkı dua edene götürür, belayı ondan geri çevirir ve melek, “Allah duanı senin hakkında da kabul buyursun”der. İmam Sadık (a.s) buyurmuştur ki: Kişinin, mümin kardeşi arkasında dua etmesi rızkı çoğalttığı gibi belayı da uzaklaştırır.”[71] İbn-i Halid el-Kammat, İmam Sadık (a.s)’dan şöyle naklediyor: “İcabete en çabuk erişen dua, insanın mümin kardeşi arkasında ettiği duadır. Mümin, kardeşi hakkında dua etmeye başladığında o şahıs üzerine görevlendirilmiş melek, “Âmin, Allah onun iki katını da senin hakkında geçerli kılsın” der.”[72] Yine şöyle bir hadis nakledilmiştir: “Allah Teâlâ, Musa ibn-i İmran’a şöyle buyurdu: (Ya Musa) Beni günah işlemediğin bir dille çağır. Hz. Musa: “Ya Rabbi, bu benim için nasıl mümkün olabilir” dediğinde, Allah Teâlâ: “Beni başkasının diliyle çağır” buyurdu.”[73] 19- Rahmetin iniş anında dua etmek Allah’ın rahmeti duayla iner. Rahmetin indiği vakitler dua için en uygun vakitlerdir. Bu vakitlerde insan Allah’ın rahmetine yakın olur. Rahmetin iniş vakitleri çoktur; onlardan bazıları şunlardır: Kur’an okunduğu vakit, ezan vakti, yağmur yağdığı vakit, iki safın (hakla batıl ordusunun) karşılaştıkları ve müminlerin şehit düştüğü vakitler. Bunların arasında, müminlerin şehit düştüğü vakitler diğer bütün vakitlerden daha faziletlidir; o anda Allah’ın rahmet kapıları yeryüzüne açılır. Yine Emir-ul Müminin Ali (a.s)’dan şöyle nakledilmiştir: “Beş yerde duayı ganimet bilin: Kur’an okunduğunda, ezan söylendiğinde, yağmur yağdığında, iki ordu savaştığında ve mazlum dua ettiğinde; mazlumun duasının arşa erişmesine hiç bir engel yoktur.”[74] Yine Emir-ul Müminin Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Kim Kuran’dan yüz ayet okuduktan sonra yedi defa “ya Allah” derse, kayaya okusa dahi onu yerinden koparır”[75] İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: Babam (Allah’tan) hacetini güneş battığı sırada isterdi. Dua etmek istediğinde bir şey getirip sadaka verir, sonra güzel koku kullanıp camiye giderek hacetinin karşılanması için dua ederdi.”[76] 20- Gecenin derinliklerinde dua etmek Gönüllerin Allah’a yönelmesinde ve Allah’ın rahmetinin insanı kapsamasında gecenin tenhalığının büyük bir rolü vardır. Allah’ın rahmeti gecenin son vakitlerinde insanı daha çok bürür. Allah Teâlâ, gecenin son saatlerinde, gece ve gündüzün diğer saatlerinde kılmadığı bol rahmet ve bereketler kılmıştır. Bazı vakitlerde Allah’ın rahmet kapıları, daha çok açıktır, bazı vakitlerde Allah’ın rahmeti, daha çoktur. Bu vakitlerin en önemlisi ve Allah’ın rahmetinden pay almak açısından en uygunu gecenin yarısından sonraki saatlerdir. Allah Teala şöyle buyuruyor: “Ey elbisesine bürünen (peygamber) geceleyin kalk namaza, ama gecenin az bir kısmında, gece yarısında yahut ondan biraz da sonra yahut biraz önce ve oku Kur’an’ı yavaş-yavaş.”[77] Mufazzal ibn-i Ömer, İmam Sadık’tan (a.s) şöyle naklediyor: “Allah Teâla Musa ibn-i İmran’a şöyle buyurdu: Ey İmran oğlu! Gece uykuya dalıp da beni sevdiğini zanneden yalan söylüyor. Acaba dost dostunun yalnızlığını (onunla başbaşa kalmayı) sevmez mi? Ey İmran oğlu, ben dostlarımı tanıyorum. Gecenin karanlığı onları sardığında gözleri (basiretleri) kalplerine döner, azabım gözleri önüne sergilenir, beni, beni görüyormuş gibi nida eder, benimle, beni hazır görerek konuşurlar. Ey İmran oğlu! Kalbinden huşuyu, bedeninden huzuyu ve gözlerinden yaşları bana tahsis et; bana karanlıklarda dua et; o zaman beni yakın ve icabet eden görürsün.”[78] Gece olduğunda gözleri (basiretleri) kalplerine döner, yani gece, Allah dostlarını kapsar, onları dünyanın zahmet ve meşguliyetlerinden uzaklaştırır, Allah’a ibadet etmek için insana güzel bir fırsat oluşturur. İmam Ali (a.s) bir hutbesinde muttakileri (Allah’tan çekinenleri) tanıtırken şöyle buyuruyor: “Gece oldu mu, ayaklarına basarlar, saflar kurarlar, ibadete koyulurlar. Kur’an ayetlerini, harfleri sayılacak kadar, ağır, anlamını düşünerek okurlar; kendilerini bu suretle hüzünlere atarlar; dertlerinin devasını Kur’an’da bulurlar: Kur’an’dan teşvike, sevaba, mükâfata ait bir ayet okuyunca o sevabı elde etmeyi umarlar; gönüllerini özlemle ona verirler; sanırlar ki, o mükâfat, gözlerinin önüne gelmiş, serilmiştir. Korkutucu bir ayet geçti mi, kulaklarını ona verirler; sanırlar ki cehennemin yalımlanması, alevi yücelirken çıkardığı ses, kulaklarına gelmektedir, onu işitmededirler. Rükû ederek iki kat olmuşlardır; alınlarını, ellerini, dizlerini, ayak parmaklarını yerlere döşemişlerdir; secdeye kapanmışlardır; yüce Allah’tan, azaptan, zincirlere vurulmaktan kurtulmayı dilemeye koyulmuşlardır. Gündüzlere gelince; yumuşak huyludur onlar; bilginlerdir, iyi kişilerdir, çekinenlerdir...”[79] Emir-ul Müminin Ali (a.s) Nevf-ul Bekaî’ye, gecenin vasfında şöyle buyurdular: Ya Nevf! Davud (a.s) gecenin bu saatinde ibadet için ayağa kalkıp da dedi ki kim bu saatte dua ederse duası kabul olur”[80] 21- Duadan sonra elleri yüz ve başa çekmek İmam Cafer Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: İnsan elini Aziz-ul Cabbar olan Allah’a açarsa, Allah Teâlâ kendi rahmetinin fazlından eline bir şey koymadıkça onu boş olarak geri çevirmekten çekinir. Biriniz dua ettiğinde elini yüz ve başına çekmedikçe onu geri çekmesin.”[81] ________________________________________ [1]- Mü’min/60. [2]- Sebe’/39. [3]- Bihar-ul Envar, c.93, s.320, Felah-us Sâil, s.38-39. Uddet-ud Daî, s.16. [4]- Bakara/186. el Mizan, c.2, s.43. [5]- Neml/62. Tefsir-us Safi, Bakara suresinin 86. ayetinin tefsirinde. [6]- Sevab-ul A’mal, s.84. [7]- el Mizan, c.2, s.37. Bihar-ul Envar, c.93, s.305. [8]- El Mizan, c.2, s.36. Vesail-uş Şia, c.4, s.1015, hadis: 8702. [9]- Vesail-uş Şia, c.4, s.1105, hadis: 8703. [10]- Usul-u Kâfi, c.2, s.515. Vesail-uş Şia, c.4, s.1105, hadis: 8700. [11]- Usul-u Kâfi, c.2, İkbal-un ala-d Dua babı, hadis:1. [12]- Usul-u Kâfi, c.2, s.527. Vesail-uş Şia, c.4, s.1107, hadis: 8711. [13]- Bakara/186. [14]- Zümer/53. [15] Bakara/286. [16]- Vesail-uş Şia, c.4, s.1106, hadis: 8709. [17]- Yunus/89. [18]- Usul-u Kâfi, c.2, s.562. [19]- Usul-u Kâfi, c.2, s.562. [20]- Vesail-uş Şia, c.4, s.112, hadis: 8764. [21]- Vesail-uş Şia, c.4, s.1194, hadis: 8958. [22]- Vesail-uş Şia, c.4, s.1174, hadis: 8956. Usul-u Kafi, c.2, s.382. [23]- Vesail-uş Şia, c.4, s.1174, hadis: 8956. [24]- Usul-u Kâfi, c.2, el- İkbal-u ala’d Dua. [25]- Usul-u Kâfi, c.2, el- ikbal-u ala’d Dua, hadis: 1. [26]- Bihar-ul Envar, c.93, s.34. [27]- Vesail-uş Şia, c.4, s.1106, hadis: 8707. [28]- Uddet-ud Daî, s.139. Mecalis-i Mufi, s.22. [29]- Müminun/76. [30]- Usul-u Kâfi, c.2, s.348. [31]- Vesail-uş Şia, c.4, s.1101, hadis: 8687. [32]- Bihar-ul Envar, c.93, s.313. [33]- Vesail-uş Şia, c.4, s.1120, hadis: 8761. [34]- Vesail-uş Şia, c.4, s.1121, hadis: 8663. [35]- Vesail-uş Şia, c.4, s.1121, hadis: 8667. [36]- Vesail-uş Şia, c.4, s.1122, hadis: 8770. [37]- Vesail-uş Şia, c.4, s.1097, hadis: 8672. [38]- Vesail-uş Şia, c.4, s.1906, hadis: 8664. [39]- Vesail-uş Şia, c.4, s.1096, hadis: 8664. [40]- Vesail-uş Şia, c.4, s.1096, hadis: 8666. [41]- Vesail-uş Şia, c.4, s.1096, hadis: 8667. [42]- Men la yahzuruh-ul Fakih, c.2, s.358. [43]- İrşad-ı Mufid, s.277. [44]- Vesail-uş Şia, c.4, s.1111, hadis: 8729. [45]- Bakara/40. [46]- Tefsir-i Safî, Bakara suresinin 4. ayetinin tefsiri. [47]- Vesail-uş Şia, Kitab-us Salat, bab. 32, hadis: 3. [48]- Vesail-uş Şia, c.4, s.1195, hadis: 8965. [49]- Vesail-uş Şia, c.4, s. 1086, hadis: 8608. [50]- Bihar-ul Envar, c.93, s.324. [51]- Tevbe/80. [52]- Usul-u Kafî, c.2, s.440. [53]- Uddet-üd Daî, s.125. [54]- Usul-u Kâfi, c.2, s.525. [55]- Vesail-uş Şia, c.4, s.1144, hadis: 8863. [56]- el Eman-u Min-el Ahtar (İbn-i Tusi), s.3. [57]- el Eman-u Min-el Ahtar (İbn-i Tusi), s.3. [58]- Vesail-uş Şia, c.4, s.1126, h: 8786. [59]- Vesail-uş Şia, c.4, s.1135, h: 8826. [60]- İsra/110. [61]- Vesail-uş Şia, c.4, s.1130, h: 8798. [62]- Vesail-uş Şia, c.4, s.1131, h: 8802. [63]- Vesail-uş Şia, c.4, s.1091,8642. [64]- Bihar-ul Envar, c.93, s.300. [65]- Vesail-uş Şia, c.4, s.1085, h: 8612. [66]- Vesail-uş Şia, c.4, s.1086, h: 8616. [67]- Bihar-ul Envar, c.93, s.374. [68]- Bihar-ul Envar, c.77, s.205. [69]- Usul-u Kâfi, c.2, s.520. [70] Kurb-ul İsnad, c.93, s.387. [71]- Vesail-uş Şia, c.4, s.290. Bihar-ul Envar, c.93, s.387. [72]- Vesail-uş Şia, c.4, s.1145, h. 8867. [73]- Bihar-ul Envar, c.93, s.342. Uddet-ud Daî, s.128. [74]- Vesail-uş Şia, c.4, s.1115, h.8742 [75]- Usul-u Kâfi, c.2, s.521. [76] - Sevab-ul A’mal lis- Saduk, s.58. [77] - Müzzemmil/1-5. [78]- Vesail-uş Şia, c.4, s.1125, h.8781. [79]- Nehc-ul Belaga, hutbe.193. [80]- Nehc-ul Belaga, kısa sözler. [81]- Usul-u Kâfi, c.2, s.342.