Hz. Fatıma (s.a) Annemizden Kırk Hadis
Hz. Fatıma (s.a) Annemizden Kırk Hadis
0 Vote
105 View
Doğum günü münasebeti ile… Hz. Fatıma (s.a) Annemizden Kırk Hadis Hz. Fatıma annemiz, Şiilerden (Hz. Ali’nin takipçi ve taraftarı) olup olmadığını öğrenmek isteyen birisine şöyle buyurdu: “Eğer emrettiğimiz şeyi yerine getiriyor ve sakındırdığımız şeyden de sakınıyorsan o halde sen bizim Şiilerimizdensin aksi halde değilsin.” Bunu duyan adam aldığı cevaptan rahatsız olunca Hz. Fatıma şöyle buyurdular: “Durum düşündüğün gibi değildir. Şiilerimiz cennet ehlinin en iyilerindendirler. Bizi seven, dostlarımızı dost edinen ve düşmanlarımızı kendine düşman bilen herkes cennet ehlidir. Ama sadece kalbi ve diliyle biz Ehl-i Beyt’e teslim olup emir ve nehiylerimize muhalefet eden kimseler gerçek Şiilerimizden olmazlar… 1- “Kim halis ibadetini Allah’a doğru çıkarırsa, Allah Teala, en iyi maslahatını ona indirir.” 2- “Biz (Resulullah’ın Ehl-i Beyt’i) Allah’ın yaratıkları arasında vesilesi, seçkin kulları, kutsal odakları, açık delilleri ve göndermiş olduğu Peygamberlerin varisleriyiz.” 3- “Gerçek mutlu, Ali’yi hayatında ve ölümünden sonra seven kimsedir.” 4- “Mümine karşı güler yüzlü olmak insana cenneti kazandırır, zalim sapıklara karşı güler yüzlü olmak ise insanı cehennem ateşine sürükler.” 5- “Sizin en iyiniz, büyüğüne karşı daha yumuşak davranan ve hanımlar için daha şefkatli ve bağışlayıcı olanınızdır.” 6- “Kadınlar için daha hayırlı olan; erkekleri görmemeleri, erkeklerin de onları görmemeleridir.” 7- “Kadının Rabbine en yakın olduğu an, evinin içinde olduğu andır.” 8- “Sürekli annenin hizmetinde ol. Çünkü cennet onun ayakları altındadır.” 9- “Dünyanızdan üç şey benim için sevimlidir: Allah’ın kitabını (Kur’an’ı) okumak, Resulullah’ın (s.a.a) yüzüne bakmak ve Allah yolunda infak etmek.” 10- “Oruç tutan, dilini, kulağını, gözünü ve diğer organlarını haramdan korumazsa, o tuttuğu oruç ne derdine değer ki!” 11- Sofranın, her Müslüman’ın tanıması gereken on iki adabı vardır. Bunlardan dördü farz, dördü müstehap, dördü edeptendir. Farz (gerekli) olanlar şunlardır: Nimetin asıl sahibini tanımak, vermiş olduğu nimete razı olmak, yemekten önce onu anmak (bismillah demek), yemeğin başında ve sonunda O’na şükretmek. Müstehap olanlar da şunlardır: Yemekten önce abdest almak, sol taraf üzerine oturmak, oturarak yemek, üç parmakla yemek. Edepten olanlar da şunlardır: Önünde olandan almak, lokmaları küçük tutmak, yemeği iyi çiğnemek, yemekte başkalarının yüzüne az bakmak.” 12- Hz. Hasan (a.s) annesi hakkında şöyle demiştir: “Annem Fatime’nin bir Cuma gecesi, kendi mihrabında sabaha kadar rüku ve secde (ibadet) halinde olduğunu, mümin erkek ve kadınların ismini birer- birer anarak çok dua ettiğini, fakat kendisi hakkında hiç dua etmediğini gördüm. Bunun üzerine anneme: “Anne, neden başkaları hakkında dua ettiğin gibi kendi hakkında dua etmiyorsun?” dedim. Şöyle cevap verdiler: “Yavrum! Önce komşu sonra insanın kendisi.” 13- Bir kadın Hz. Fatıma (a.s)’ın huzuruna gelip: “Benim zayıf bir annem vardır, namazda bilmediği bir şeyle karşılaşmış, cevabını öğrenmem için beni size gönderdi.” dedi. Hz. Fatıma (a.s) onun sorusunu cevaplandırdı. O ikinci bir soru sordu. Hz. Fatıma onu da cevaplandırdı. Sonra üçüncü bir soru sordu; böylece on kez sordu ve cevaplarını aldı. Sonra çok soru sorduğundan: “Size fazla zahmet vermiş olmayayım ey Allah’ın Resulünün kızı” dedi. Hz. Fatıma (a.s): “Sormak istediğin ne varsa sıkılmadan sor. Acaba ağır bir yükü bir gün boyunca damın üzerine çıkarmak için bin dinar karşılığında kiralanan adama yapacağı iş zor gelir mi?” diye sordu. Kadın; “Hayır, gelmez” dedi. Hz. Fatıma (a.s) şöyle devam etti: “Ben senin her sorunun cevabını yanıtlama karşılığında yerle arşın arasını dolduracak inciden daha fazla bir mükafatla mükafatlandırılacağım. Bu nedenle bu iş bana asla zor gelmemelidir.” 14- “Allah’ım! Verdiğin rızka kani eyle beni, ayıplarımı ört, yaşattığın sürece afiyet ver bana, bağışla beni. Canımı aldığında acı bana, bana rahmeyle. Allah’ım! Bana mukadder kılmadığın şeyi elde etmek için beni yorma (uğraştırma beni); bana mukadder kıldığın şeye ulaşılmasını kolaylaştır. Allah’ım! Benim için baba-anamı ve üzerimde hakkı olan herkesi en iyi mükafatınla mükafatlandır. Allah’ım, bütün vakit ve çabamı yarattığın gaye doğrultusunda sarf etmemi sağla, bana vereceğini üstlendiğin şeyi elde etmek için çaba sarf etmekle meşgul etme beni, mağfiret diliyorum senden, (öyleyse) beni cezalandırma, ben senden istiyorum (öyleyse) beni mahrum bırakma. Allah’ım! Nefsimi bana küçük göster, kendi makamını benim nazarımda büyült; itaatini, senin rızanı kazandıracak şeyleri yapmayı ve seni gazaplandıracak şeylerden uzak durmayı ilham eyle bana; ey merhametlilerin en merhametlisi!.” 15- İmam Ali (a.s) evlendiği gece Hz. Fatıma (a.s)’ı üzgün görünce; “Neden rahatsızsın?” dedi. Hz. Fatıma (a.s) şöyle cevap verdi: “Ömrümün tükendiği ve kabir evine konulacağım zamanı hatırladım. Babamın evinden bu eve göçmem, buradan kabir evine göçeceğimi hatırlattı bana. Allah aşkına gel de bu gece birlikte Allah’a ibadet edelim…” 16- “Hz. Ali (a.s), Hz. Fatima’nın iki gün bir şey bulamayıp aç kaldığını öğrenince üzülerek; “Neden bu durumu bana bildirmedin?” dediğinde, Hz. Fatıma (a.s) şöyle dediler: “Ya Ebu’l Hasan! Gücünün dışında olan bir şeyi senden isteyerek seni zorluğa düşürebilirim diye Rabbimden utandım.” 17- Bir gün İmam Ali (a.s) Hz. Fatıma’ya: “Ebu Bekir ve Ömer kapının arkasında sizinle görüşmek için izin bekliyorlar ne dersiniz?” dediğinde şöyle dediler: “Ya Ali! Ev senin evin, ben de senin eşinim ne dilersen onu yap.” 18- Hz. Fatıma (a.s), Şiilerinden olup olmadığını öğrenmek isteyen birisine şöyle buyurdu: “Eğer emrettiğimiz şeyi yerine getiriyor ve sakındırdığımız şeyden de sakınıyorsan o halde sen bizim Şiilerimizden olur aksi takdirde olmazsın.” Bunu duyan adam aldığı cevaptan rahatsız olunca Hz. Fatıma şöyle buyurdular: “Durum düşündüğün gibi değildir. Şiilerimiz cennet ehlinin en iyilerindendirler. Bizi seven, dostlarımızı dost edinen ve düşmanlarımızı kendine düşman bilen herkes cennet ehlidir. Ama sadece kalbi ve diliyle biz Ehl-i Beyt’e teslim olup emir ve nehiylerimize muhalefet eden kimseler gerçek Şiilerimizden olmazlar. Elbette bununla birlikte bunlar da bela ve musibetlere duçar olmak veya herkesin toplanacağı kıyametin çeşitli zorluklarına katlanmak veya cehennemin üst tabakasının azabını tatmak vasıtasıyla günahlardan temizlendikten sonra cennet ehli olacaklardır. Onları, bize karşı duydukları sevgilerinden dolayı bulundukları yerden kurtarıp kendi yanımıza götüreceğiz.” 19- Hz. Fatıma (a.s) birinci ve ikinci halifeye hitaben şöyle buyurdular: “Acaba Resulullah (s.a.a)’den size bir hadis nakledersem onunla amel eder misiniz?” Evet dediklerinde şöyle buyurdular: “Allah aşkına söyleyin, acaba Resulullah’ın şöyle buyurduğunu duymamış mısınız?: “Fatime’nin hoşnutluğu benim hoşnutluğumdur, Fatime’nin öfkesi benim öfkemdir; öyleyse kim kızım Fatıma’yı severse beni sevmiştir, kim Fatıma’yı öfkelendirirse beni öfkelendirmiştir.” Evet bu hadisi Resulullah’tan duymuşuz dediler. Bunun üzerine buyurdular ki: “Ben Allah’ı ve meleklerini şahit tutuyorum ki, sizin ikiniz beni öfkelendirdiniz, beni hoşnut etmediniz, Peygamberi mülakat ettiğimde mutlaka sizin ikinizi ona şikayet edeceğim.” 20- “Bir gün Resulullah (s.a.a), uyumak için yatağı sermiş olduğum halde yanıma geldi ve şöyle buyurdu: “Ey Fatıma, şu dört şeyi yapmadıkça uyuma: Kur’an’ı hatmetmek, Peygamberleri şefaatçi kılmak, müminleri razı etmek, Hac ve Umre yapmak.” Resulullah (s.a.a) bunları buyurup namaza koyuldu, namazını bitirinceye kadar sabrettim. Ya Resulellah! Dört şey yapmayı bana emrettin, oysa onları şu halde yapmaya kadir değilim dedim. Resulullah (s.a.a) gülümseyerek şöyle buyurdular: “Kulhu vellah (İhlas) suresini üç defe okuduğunda Kur’an’ı hatmetmiş gibi olursun; bana ve benden önceki Peygamberlere salavat getirdiğinde kıyamet günü senin şefaatçin oluruz; müminlere mağfiret dilediğinde hepsi senden razı olur; “subhanellah velhamdu lillah vela ilahe illellah vellahu ekber” dediğinde ise Hac ve Umre yapmış (gibi) olursun.” 21- Fatıma (a.s), Resulullah (s.a.a)’in şöyle buyurduğunu söyledi: “Kocasını öfkelendiren kadına yazıklar olsun; kocası kendisinden razı olan kadın ne mutlu.” 22- Fatıma (a.s), Resulullah (s.a.a)’in Miraç gecesi, cehennemde azap gören kadınlar hakkında şöyle buyurduğunu naklediyor: “…Saçıyla asılan kadının suçuna gelince, o kadın saçını erkeklerden örtmüyordu. Diliyle asılan kadının suçuna gelince, o kadın kocasını incitiyordu… başı domuz başı, gövdesi de eşek gövdesi gibi olan kadının suçuna gelince, o kadın söz taşıyan ve yalancı idi. Köpek şeklinde olan kadının suçuna gelince, o kadın makyaj yapan, bağırarak çok ağlayan ve kıskançlık yapan birisi idi.” 23- “Babam Resulullah (s.a.a), Ali’ye (a.s) bakıp şöyle buyurdu: “Bu ve bunun Şiaları cennettedirler.” 24- “Babam Resulullah (s.a.a)’in, ölümüne yol açan hastalığında -evi ashabıyla dolu iken- şöyle buyurduğunu duydum: “Ey insanlar! Çok geçmeksizin sizin aranızdan ayrılacağım, mazeretinizi tamamlayacak (size bir özür bırakmayacak) bir söz size söylüyorum; bilin ki ben sizin aranızda Rabbimin kitabını ve itretim olan Ehl-i Beyt’imi emanet bırakıyorum.” Sonra Ali’nin elini tutarak şöyle buyurdu: “Bu Ali, Kur’an iledir, Kur’an da Ali ildedir; bunlar Kevser havuzunun başında yanıma gelinceye kadar birbirlerinden ayrılmayacaklar. Ben kıyamet günü, benden sonra bunların hakkında nasıl davrandığınızı sizden soracağım.” 25- “Resulullah (s.a.a) camiye girişinde şöyle diyordu: “Allah’ın adıyla, Allahım Muhammed’e salat eyle, günahımı bağışla, rahmetinin kaplarını yüzüme aç.” Camiden de çıktığında şöyle diyordu: “Allah’ın adıyla, Allahım! Muhammed’e salat eyle, günahımı affet, lütuf ve bağış kapılarını yüzüme aç.” 26- “Cuma günü öyle bir vakit vardır ki, Müslüman bir kul o vakitte Allah’tan bir hayır dilerse Allah onu ona bağışlar, o vakit de, güneşin yarısının batmaya koyulduğu andır.” 27- “Babam Resulullah (s.a.a)’den namazında gevşeklik yapan kadın ve erkekler hakkında soru sorduğumda şöyle buyurdular: “Kadın ve erkeklerden her kim namazında gevşeklik yaparsa Allah Teala onu on beş belaya duçar eder: Allah Teala bereketi ömründen alır, bereketi rızkından kaldırır, salih insanların simasını onun yüzünden giderir, yaptığı her işe ücret (mükafat) verilmez, duası göklere yükselmez (müstecab olmaz), salih insanların duasından nasibi olmaz, zelil olarak ölür, açken ölür, susuz olarak can verir; öyle ki dünya nehirlerinin suyunu bile ona verirlerse susuzluğu giderilmez, Allah Teala bir meleği onu kabirde rahatsız etmesi için memur eder, kabri dar olur, kabri karanlık olur, Allah Teala bir meleği, halkın ona baktığı halde yüz üstü çekip sürümesi için görevlendirir, sıkı bir hesaba (sorgu suale) tabi tutulur, Allah Teala, (rahmet gözüyle) ona bakmaz, onu (günahlardan) arındırmaz ve onun için elemli bir azap olur.” 28- “Muhammed (s.a.a) ve Ali (a.s), bu ümmetin babalarıdırlar; onların eğriliklerini düzeltir, itaat ettiklerinde onları ebedi azaptan kurtarır, uyum sağladıklarında da onları daimi nimete götürürler.” 29- Hz. Fatıma (a.s) Hz. Ali’yi (a.s) kınayan bir cahile şöyle buyurdu: “Ali’nin kim olduğunu biliyor musun? O rabbani bir İmam, nurla dolu bir vücut, arif ve efendilerin kutbu, pak ailenin oğlu, doğru olanı konuşan, imamet dairesinin merkezi, Peygamber’in iki gülü ve cennet gençlerinin efendileri olan Hasan ve Hüseyin’in babasıdır.” 30- “Allah Teala, Gadir-i Hum vakıasından sonra hiç kimseye bir bahane ve özür yolu bırakmamıştır.” 31- Hz. Ali’nin imametini Peygamber’in sözleriyle kanıtlamak mümkün müdür? diyen birisine şöyle buyurdular: “Hayret! Gadir-i Hum gününü unuttunuz mu? Resulullah’ın şöyle buyurduğunu duydum: Ali, aranızda kendimden sonra bıraktığım en hayırlı kimsedir; Ali benden sonra İmam ve halifedir. Daha sonra iki oğlum Hasan ve Hüseyin ve Hüseyin’in neslinden olan dokuz kişi en iyi İmamlardır. Onlara uyarsanız, onları hidayetçi ve hidayete ermiş bulursunuz, muhalefet ederseniz kıyamet gününe dek daima aranızda ihtilaf baş gösterir.” O zaman Ali neden sustu ve kendi hakkını almadı? dediğinde de şöyle buyurdular: “…Resulullah (s.a.a) buyurmuştur ki: İmamın örneği Kabe örneğidir; halk ona gelmelidir, o halka değil.” Sonra şöyle devam ettiler: “Allah’a ant olsun ki eğer hakkı ehline bıraksalardı ve Peygamber’in Ehl-i Beyt’ine uysalardı, Allah konusunda iki kişi bile ihtilafa düşmezdi. Hz. Ali’den İmam Hüseyin’in dokuzuncu evladı olan Hz. Mehdi’ye kadar olan İmamlar biri birinin ardınca onu miras alırlardı. Ama (ne yazık ki) cahil halk Allah’ın geriye attığını öne geçirdiler, Allah’ın öne geçirdiğini geriye attılar. Hatta seçileni inkar ettiler, onu kurutmaya koyuldular! Onlar istek ve görüşlerine uyarak bu çirkin yolu seçtiler. Kahrolsunlar! Acaba Allah Teala’nın şu özünü duymamışlar mıydı? “Rabbin, dilediğini yaratır ve seçer, seçim onlara ait değildir.” (Kasas/68) Evet, onlar bunu duydular fakat onlar Kur’an’ın buyurduğu gibi kimselerdir: “Gerçek şu ki gözler kör olmaz ancak sinelerdeki kalpler körelir.”(Hacc/46) Heyhat, onlar dünyada uzun arzulara kapıldılar, öleceklerini unuttular. Allah onları helak etsin, işlerini boşa çıkarsın. Allah’ım, yücelikten sonra küçülmekten sana sığınırım.” 32- Hz. Fatıma (a.s), babasından sonra Uhud’da Hz. Hamza’nın kabrinin kenarında matem tuttuğunda “Neden halk sizin ve Ali’nin aleyhinde olup onun kesin olan hakkını gasp ettiler?” dediklerinde şöyle buyurdu: “Bunların hepsi Bedir savaşından kalan kinler ve Uhud savaşının intikamlarıdır. Bu kinler münafık kalplerde saklıydı. Ama hedeflerine ulaştıklarında (hükümeti gasp ettiklerinde) kinlerini bize kustular.” 33- Hz. Resulullah’ın vefatı üzerine Hz. Fatıma şu şiiri okudu: Topraklar altında gizlenene de ki, bağırmamı ve feryadımı duyuyor musun? Öyle musibetler başıma geldi ki, gündüzün başına gelseydi kararır gece oluverirdi. Ben Muhammed’in gölgesinde himaye altında idim, Hiçbir zulümden (düşmandan) korkmuyordum, O benim güzelimdi. Bu gün zelil ve zulme uğramaktan korkuyorum, Bana zulmedeni ridamla defediyorum. Kumru gam ve kederden gece bir dala ağlasa, Ben sabah vakti ağlarım. Senden sonra hüznü munisim kılacağım, Sana gözyaşı döküp ağzımı açacağım (onu silah edineceğim). Ahmed’in türbesini koklayana ne gam, Uzun zaman güzel bir koku koklamasa da. 34- Hz. Fatıma, Peygamber (s.a.a) defnedildikten sonra perişan bir halde evden çıkıp halsizlikten babasının kabrine zor ulaşabildi. Mihrabı, ezan okunan yeri görünce bağırmasıyla yere düşmesi bir oldu. Kadınlar bu durumu görünce yüzüne su serptiler. Ayıldığında babasının kabrine bakarak şöyle dedi: “Babacığım gücüm tükendi, bedenimde hal kalmadı, düşmanım şematet etti, üzüntü beni öldürdü. Babacığım! Yalnız, hayran ve tek kaldım. Sesim tutuldu, belim kırıldı, hayatım bunaldı, günlerim karardı. Babacığım! Senden sonra yalnızlığım için bir munis, gözyaşımı dindirecek birisi, zaafım için bir yardımcı bulamam. Babacığım! Senden sonra Kur’an’ın hükmedildiği yer, Cebrail ve Mikail’in indikleri mekan yok oldu. Babacığım! Senden sonra sebepler (ilişkiler) değişti, kapılar yüzüme kapandı. Babacığım! Senden sonra artık dünyadan nefret ediyorum, nefesim tükeninceye dek sana ağlayacağım. Babacığım! Sana olan aşkım tükenmek bilmez, sana olan hüznüm sona ermez. Eyvah babacığım! Eyvah Allah’ım!” 35- Hz. Fatıma (a.s), Hz. Ali’yi biate götürmek için evine saldıranların karşısında durup Hz. Ali’yi savunarak şöyle buyurdular: “Ey sapıklar, yalancılar! Ne diyorsunuz, ne istiyorsunuz? Ey Ömer! Allah’tan korkmuyor musun? Evime girmek mi istiyorsun? Şeytan hizbinle beni mi korkutuyorsun? Oysaki şeytanın hizbi güçsüzdür. Yazıklar olsun sana! Allah’a ve Peygamber’ine karşı olan bu cesaret nedir? Peygamber’in neslini yeryüzünden yok etmek ve Allah’ın nurunu söndürmek mi istiyorsun? Bil ki, Allah nurunu tamamlayacak ve onu ebedileştirecektir. Ey Ömer! Senin azgınlığın beni evimden dışarı (namahremler önüne) çıkardı; hücceti sana ve diğer her sapığa tamamladı. Ey Hattap oğlu! Allah’a ant olsun ki, günahsızların belaya yakalanmalarından korkmasaydım, Allah’a yemin edip (bedduada bulunup) çabuk icabete eriştiğini görürdün.” Dövülüp darbe aldıktan ve Muhsin ismindeki çocuğu karnında öldükten sonra şöyle dediler: “Ay babacığım! Yâ Resulullâh! İşte çok sevdiğin kızına böyle davranıyorlar! Ah! Ey Fizze! Gel de beni tut! Allah’a ant olsun ki, karnımdaki yavrum öldürüldü!!!” 36- “Allah imanı şirkten temizlenmek, namazı kibirden arınmak, zekatı nefsi tezkiye etmek ve rızkı arttırmak, orucu ihlası sabit kılmak, haccı dini güçlendirmek, adaleti kalpleri birbirine bağlamak, itaatimizi dinin düzenini sağlamak, imametimizi tefrika ve dağılmayı önlemek, cihadı İslam’ın izzetini yüceltmek, sabrı hakkın mükafatını elde etmek, iyiliği emretmeyi umumun maslahatını korumak, anne babaya iyiliği Allah’ın gazabını önlemek, sıla-i rahimde bulunmayı müminler topluluğunu arttırmak, kısası, nefisleri/kanları korumak, ahde vefayı mağfirete erişmek, tartıda doğru olmayı kıtlıkla/yoklukla savaşmak, şarabı yasaklamayı kötülüklerden uzak kalmak, iftira ve yakışık olmayan isnatlardan kaçınmayı Allah’ın lanetinden korunmak ve hırsızlık etmemeyi iffetli olmak için bir sebep kılmıştır. Hakeza Allah şirki de hakkın rububiyeti ve kullukta ihlaslı olmak için haram kılmıştır. O halde Allah’tan gereği gibi sakının ve sadece Müslümanlar olarak ölün. Allah’a emir ve yasakları hususunda itaat edin: “Şüphesiz ki Allah’tan sadece alim kulları korkar.” 37- Bir gün Ensar ve Muhacirlerden bir grup kadın, Hz. Fatime’nin ziyaretine gittiler. Ey Resulullah’ın kızı, nasıl sabahladın, durumun nasıldır? diye sorduklarında şöyle buyurdu: “Allah’a ant olsun ki, dünyanızı sevmediğim, erkeklerinize darıldığım halde sabahladım. Onları denedikten sonra uzağa attım, sınadıktan sonra onlara sinirlendim. Keskinin körelmesi, ciddiyetten sonra gevşeklik, başı kayaya çalmak, mızrağın (veya kanalın) çatlaması, görüşlerin bozulması, isteklerin sapması ne de kötüdür! “Kendileri için nefislerinin takdim ettiği şey ne de kötüdür. Allah onlara gazaplandı ve onlar azapta ebedi kalacaklardır. ”(Maide/81-82) Çaresizlikten onun (Fedek ve Hilafetin) ipini onlara taktım, onu onlara yükledim, onun baskınını onlara yaptım (diyeceğimi dedim). Zalim kavim hayır görmesin, neticesiz kalsın, rahmetten uzak olsun. Yazıklar olsun onlara! Onu (hilafeti), risalet kökünden (merkezinden) nübüvvet ve delalet temelinden, Ruh’ul Emin’in (Cebrail’in) indiği evden, din ve dünya işlerine alim olanın elinden çıkardılar. “Bilin ki bu, büyük ve açık bir hüsrandır.” Ali’den intikam almalarının sebebi ne idi? Allah’a ant olsun ki, onun kılıcının kimseyi tanımamasından, ölüme itina etmemesinden, düşmanları çiğnemesinden, çarpışmasının cezasından (onlara kılıç sallamasından) ve Allah rızası için olan öfkesinden dolayı ondan intikam aldılar. Allah’a ant olsun ki, eğer yoldan çıksaydılar (mani olmasaydılar), Resulullah’ın Ali’ye bıraktığı yulardan (önderlikten) ve onu kabul etmekten vazgeçselerdi ve onu (hilafet devesini) Ali’ye bıraksalardı, bu deve onları doğru yola götürürdü, burunsallığı kimseyi yaralamazdı, yürümesi ağırlaşmazdı, binicisi yorulmazdı, onları hazım ve kanık veren temiz suyun kaynağına götürürdü, yanları suyu bulandırmazdı, onları doyurup geri getirirdi. Hz. Ali onlara, gizli ve açık nasihat etti. Hilafete ulaşsaydı zenginlikten çok süslenmezdi (Beyt-ul maldan kendisi için zahire etmezdi), susuzluğunu ve açlığını gidereceği az bir miktar hariç dünya malından bir şey elde etmezdi. O zaman kimin zahit, kimin dünyaya haris olduğu, kimin doğru konuşan, kimin de yalancı olduğu ortaya çıkmış olacaktı. “Eğer halk inansalardı, korkup-sakınsalardı, gerçekten üzerlerine hem gökten, hem de yerden bolluklar (bereketler) açardık; ancak onlar yalanladılar, biz de onları kazandıkları şeylerden dolayı cezalandıracağız.”(A’raf/96) “Bunlardan zulmetmiş olanlara da, kazanmakta oldukları kötülükler isabet edecektir. Ve onlar (Allah’ı) aciz bırakabilecekler de değillerdir.”(Zümer/51) 38- “Emir-ul Müminin Ali hakkında Allah’ın ve Peygamber’in ahdini bozan, hakkımdan dolayı bana zulmeden, mirasımı gasp eden, babamın bana yazdığı Fedek’in malikiyet senedini yakan, tanıklarımı tekzip eden kimseler bana namaz kılmasınlar. Allah’a ant olsun ki, o tanıklar Cebrail, Mikail, Emir-ul Muminin Ali ve Ümmü Eymen’di. Bize yardım edilmesi gerektiğinde onlar (ashap) evlerine çekildiler. Oysa Emir-ul Müminin Ali beni, Hasan ve Hüseyin’le birlikte gece ve gündüz onların (Muhacir ve Ensarın) evlerine götürüyordu. Allah’ı, Peygamberi onlara hatırlatıyordum; biz Ehl-i Beyt’e zulmetmeyin, Allah’ın bize verdiği hakkı gasp etmeyin diyordum. Gerçi, size yardım edeceğiz diye olumlu cevap veriyorlardı, ama gündüz olunca bize yardım etmekten vazgeçiyorlardı. Nihayet bizim eve saldırdılar, kapımızın önüne çok odun topladılar, o odunları yakarak bizi yakmak istediler… Böyle bir ümmet mi bana namaz kılacak?!!!” 39- “Ya Ali! Ben öldüğümde sen bana gusül ver, benim kefin defin işlerimi sen üstlen, namazımı sen kıl, beni kabrime koy defnet, kabrimin üzerindeki toprağı dümdüz et, yüzüme taraf başımın yanında otur, çok Kur’an ve dua oku. Çünkü bu anlarda ölü dirilerle üns etmeye muhtaçtır. Ben seni Allah’a ısmarlıyorum ve evlatlarım hakkında güzel davranmayı sana tavsiye ediyorum.” 40- Hz. Fatime’nin vefatından sonra Hz. Ali (a.s) yazılan vasiyetnameyi çıkarıp okudu. o vasiyetnamede şöyle yazılmıştı: “Rahman ve rahim olan Allah’ın adıyla. Bu Resulullah’ ın kızı Fatime’nin vasiyetnamesidir. O, Allah’tan başka bir ilahın olmadığına, Muhammed’in O’nun kulu ve elçisi oldu-ğuna, cennet ve cehennemin hak olduğuna, kıyamet gününün geleceğine ve onun gelmesinde bir şüphe olmadığına tanıklık ediyor. Ya Ali! Ben Muhammed’in kızı Fatıma’ yım, dünya ve ahrette seninle olmam için Allah beni seninle evlendirdi. Sen başkalarından bana daha layıksın. Bana gusül verme ve beni kefenleme işlerini gece yap, bana gece namaz kıl, beni gece defnet ve hiç kimseye haber verme. Seni Allah’a ısmarlıyorum; kıyamet gününe dek evlatlarımı selamlıyorum.” ABNA.İR KAYNAKLAR 1- Bihar, c.68,s.249. Avalim, c.11,s.623. Nehc’ul- Hayat, s.25. 2- Şerh-i Nehc’ul- Belağa, c.16,s.211. Nehc’ul- Hayat, s.36. 3- Yenabi’ul- Mevedde, s.213. Menakıb-i Harezmi, s.47. Zehair’ul- Ukba, s.92. Nehc’ul- Hayat, s.48. 4- Bihar, c.72,s.401. Avalim, c.11,s.628. Nehc’ul- Hayat, s.26. 5- Delail’ul- İmamet. Nehc’ul- Hayat, s.157. 6- Bihar, c.101,s.36. Keşf’ul- Ğumme, c.2,s.23. Nehc’ul- Hayat, s.160. 7- Bihar, c.43,s.92. Avalim, c.11,s.223. Mecma’uz- Zevaid, c.9,s.202. Nehc’ul- Hayat, s.164. 8- Musned-i Ahmed, s.28. Kenz’ul- Ummal, c.16,s.426. Nehc’ul- Hayat, s.312. 9- Vekayi’ul- Eyyam, c.Siyam, s.295(Hiyabani). Nehc’ul- Hayat, s.271. 10- Delail’ul- İmamet, s.7. Avalim, c.11,s.626. Nehc’ul- Hayat, s.158. 11- Nefais’ul- Lübab, c.3,s.124.(el yazılı). Avalim, c.11,s.629. Nehc’ul- Hayat, s.56. 12- Bihar, c.43,s.82. Keşf’ul- Ğumme, c.2,s.25. Beyt’ul- Ahzan, s.22. Nehc’ul- Hayat, s.149. 13- Bihar, c.2,s.3. Mehaccet’ul- Beyza, c.1,s.30. Avalim, c.11,s.621. Nehc’ul- Hayat, s.225. 14- A’yan’uş- Şia, c.1,s.323. 15- İhkak’ul- Hak, c.4,s.481. Ğayet’ul- Meram fi Rical’il- Buhari, s.295. Nehc’ul- Hayat, s.35. 16- Bihar, c.371,s.303. Fezail’ul- Hamse, c.2,s.147. Nehc’ul Hayat, s.!9. 17- Bihar, c.28,s.303. Sahih-i Muslim, c.2,s.72. Nehc’ul- Hayat, s.22. 18- Tefsir’ul- Burhan, c.4,s.21. Avalim, c.11,s.620. Leali’l- Ahbar, c.5,s.156. Nehc’ul- Hayat, s.26. 19- El-İmamet-u ve’s- Siyase, c.1,s.14. 20- Fatimet’uz- Zehra Behcet-u Kalb’il- Mustafa, c.1,s.304. 21- Bihar’ul- Envar, c.8,s.310. 22- Bihar’ul- Envar, c.8,s.309. 23- İhkak’ul- Hak, c.7,s.308. 24- Yenabi’ul- Mevedde, s.44. 25- Müsned-i Fatimet’uz- Zehra, s.215. 26- A.K. s.227. 27- A.K. s.235. 28- Bihar, c.23,s.259. Tefsir’ul- Burhan, c.3,s.245. Nehc’ul- Hayat, s.37. 29- Riyaheyn’uş- Şeria, c.1,s.93. Nehc’ul- Hayat, s.44. 30- Bihar, c.43,s.158. Hisal, c.1,s.173. Delail’ul- İmamet, s.38. Nehc’ul- Hayat, s.42. 31- Bihar, c.36,s.353. Avalim, c.11,s.444. Ğayet’ul- Meram, s.96. Nehc’ul- Hayat, s.38. 32- Bihar, c.43,s.156. Menakıb-i İbn-i Şehraşub, c.2,s.205. Nehc’ul- Hayat, s.46 ve 117. 33- Avalim, c.11,s.454. Menakıb, c.1,s.242. A’lam’un- Nisa, c.4,s.113. Nehc’ul- Hayat, s.199. 34- Bihar, c.43,s.176. Avalim, c.11,s.487. Nehc’ul- Hayat, s.71. 35- Bihar, c.53,s.18. Kafi, c.1,s.460. Avalim, c.11,s.401. Nehc’ul- Hayat, s.137. 36- Şerh-i İbn-i Ebi’l- Hadid, c.16,s.236. Keşf’ul- Ğumme, c.1,s.492. Müruc’uz- Zeheb, c.2,s.311. Bihar, c.43,s.206. A’lam’un- Nisa, c.4,s.116. Muraciat, s.103. Tezkiret’ul- Havass, s.179. Keşf’ul- Mehacce, s.124. el- İmamet-u ve’s- Siyase, c.2,s.14. el-İsabe, s.61. Usd’ul- Ğabe, c.2,s.522. Tarih-i İbn-i Kesir, c.12,s.441. İkd’ul- Ferid, c.2,s.6. Mizan’ul- İ’tidal, c.2,s.172. 37- İhticac, c.1,s.108. Emali, c.1,s.384. Delail’ul- İmamet, s.39. Belağet’un- Nisa, s.32. Keşf’ul- Ğumme, c.23,s.147. Şerh-i İbn-i Ebi’l Hadid, c.16,s.233. A’lam’un- Nisa, c.4,s.123. Bihar, c.43,s.158. Avalim, c.11,s.445. İhkak’ul- Hak, c.10,s.306. Nehc’ul- Hayat, s.126. 38- Bihar, c.43,s.204. Keşf’ul- Ğumme, c.1,s.494. Mecma’un- Nureyn.147. Nehc’ul- Hayat, s.291. 39- Bihar, c.79,s.27. Beyt’ul- Ahzan, s.176. Nehc’ul- Hayat, s.315. 40- Bihar, c.43,s.214. A’yan’uş- Şia, c.1,s.321. Avalim, c.11,s.514. Nehc’ul- Hayat, s.320.