Muhammed (s.a.a) Allah’ın elçisidir

Şia ve Sünni kitapları esasına göre: Muhammed (s.a.a) Allah’ın elçisidir Huzeyfe şöyle diyor: “Medine sokaklarından birinde Allah Resulü’nün (s.a.a) şöyle dediğini işittim: “Ben Muhammed ve Ahmed’im. Ben Haşir, Mukaffi (son) ve rahmet Peygamberiyim.”[1] Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Ben Muhammed’im. Ben Ahmed’im, ben küfrün kendisi vasıtasıyla ortadan kalktığı Mahiyim (mahveden). Ben insanların ardından haşr olup toplandığı Haşir’im ve ben Akib’im -ve Akib- kendisinden sonra bir Peygamberin olmadığı kimse anlamındadır.”[2] Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Ben Akib’im. Yani benden sonra Peygamber yoktur.”[3] Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Ben Peygamberlerin sonuncusuyum. Ali de vasilerin sonuncusudur.”[4] Kur’an:“Muhammed Allah’ın elçisidir.” [5] “And olsun ki, içinizden size, sıkıntıya uğramanız kendisine ağır gelen, size düşkün, iman edenlere şefkatli ve merhametli bir elçi gelmiştir.” [6] “De ki: “Ben de ancak sizin gibi bir insanım; ancak bana ilahınızın tek bir ilah olduğu vahyolunuyor. Rabbine kavuşmayı uman kimse salih amel işlesin ve Rabbine kullukta hiç kimseyi ortak koşmasın.” [7] “Biz seni şâhid, müjdeci, uyarıcı; Allah’ın izniyle O’na çağıran, nurlandıran bir ışık olarak göndermişizdir.” [8] Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Ben insanların Adem’e en çok benzeyeniyim. İbrahim yaratılış ve ahlak açısından insanlardan bana en çok benzeyeni idi. Allah Arş’ının üzerinden bana on isim verdi, sıfatlarımı beyan etti ve kavmine gönderilen her Peygamberin diliyle benim gelişimi müjdeledi. Adımı Tevrat’ta yazdı, beni tanıttı. İsmimi Tevrat ve İncil’e tabi olanların arasında yaydı. Kitabını bana öğretti. Göklerde makamımı yükseltti. Kendi isimlerinden benim için bir isim türetti. Beni Muhammed olarak adlandırdı. Onun adı Mahmud’dur. Beni ümmetimden en iyi nesil arasında gönderdi. Tevrat’ta ismimi Uhayd olarak adlandırdı. Daha sonra - tevhit sebebiyle ümmetimin bedenlerine ateşi haram kıldı. İncil’de beni Ahmet olarak adlandırdı. O halde ben, gökte Mahmut (övülmüş) bir kimseyim. Allah ümmetimi hamd edenlerden kıldı. Zebur’da da adımı Mahi (yok eden) koydu. Zira aziz ve celil olan Allah benim vasıtamla putperestliği ortadan kaldırıp yok etmiştir. Kur’an ise beni Muhammed olarak adlandırmıştır. Daha sonra ben kıyamet boyunca hüküm verme anında övülürüm. Benden başka hiç kimse şefaat etmez. Kıyamet günü de Allah beni Haşir olarak adlandırmıştır. Zira insanlar benim önümde haşrolurlar. Ayrıca Allah beni Mevkif (durduran) olarak adlandırmıştır. Zira insanları aziz ve celil olan Allah’ın karşısında durdururum. Beni Akib (sonucu) olarak adlandırmıştır. Zira ben bütün Peygamberlerin sonuncusuyum ve benden sonra bir Peygamber gelmeyecektir. Beni rahmet Peygamberi tövbe elçisi, savaş ve kahramanlıklarının elçisi ve muktefi olarak karar kılmıştır. Zira bütün Peygamberlerin ardı sıra geldim. Ben, Mukim, Kamil ve Camiy’im. Rabbim bana ihsanda bulundu ve bana şöyle buyurdu: “Ey Muhammed! Allah’ın selamı sana olsun. Ben her Peygamberi ümmetinin diliyle onlara gönderdim. Ama seni siyah ve beyaz bütün yaratıklarıma gönderdim. Korku ve dehşet vasıtasıyla sana yardımcı oldum. Oysa daha önce bu vesiyle hiç kimseye yardım etmemiştim. Ganimeti sana helal saydım. Oysa senden önce hiç kimseye ganimeti helal kılmamıştım. Sana ve ümmetine Arş’ımın hazinelerinden birini bağışladım; Fatihat’ul-Kitap ve Bakara suresinin son ayetlerini verdim. Senin ve ümmetin için tüm yeryüzünü secde yeri kıldım. Toprağını sana temiz ve temizleyici saydım. Sana ve ümmetine tekbiri (Allah-u Ekber demeyi) bağışladım. Adını kendi adıma yakın kıldım. Öyle ki ümmetinden herkim beni anarsa adımın yanısıra senin adını da anar. O halde Ey Muhammed! Sana ve ümmetine ne mutlu!” [9] “Resulullah (s.a.a), kendisinin, neden Muhammed, Ahmet, Ebu’l-Kasım, Beşir, Nezir ve Dai olarak adlandırıldığını soran Yahudi’ye şöyle buyurmuştur: “Muhammed (övülmüş) olarak adlandırılmamın sebebi, şüphesiz yeryüzünde övüldüğüm içindir. Ebu’l-Kasım (bölenin babası) olarak adlandırılmamın sebebi  aziz ve celil olan Allah’ın kıyamet günü ateşin bir bölümünü ayırması, ilk ve son insanlardan bana küfredenleri ateşe koyması ve cenneti de bir bölüme ayrıması ve bana iman edenleri ve nübuvvetimi ikrarda bulunanları cennete koyması hasebiyledir. Dai (davet eden) olarak adlandırılmamın sebebi ise şüphesiz ben insanları aziz ve celil olan Rabbimin dinine davet ettiğimden dolayıdır. Nezir (uyaran) olarak adlandırılmamın sebebi ise, şüphesiz bana isyan edenleri ateş ile uyarmam sebebiyledir. Beşir (müjdeleyen)  olarak adlandırılmamın sebebi de şüphesiz bana itaat edenleri cennetle müjdelemem sebebiyledir.” [10] PEYGAMBERLERİN SONUNCUSU Kur’an:“Muhammed içinizden her hangi bir adamın babası değil, Allah’ın elçisi ve peygamberlerin sonuncusudur. Allah her şeyi bilendir.” [11] Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Ey insanlar! Benden sonra bir Peygamber yoktur. Benden sonra benim sünnetimden başka bir sünnet mevcut değildir. O halde herkim nübuvvet iddiasında bulunursa, iddiası ve bidatı ateşte olacaktır. Herkim böyle bir iddia ederse onu öldürün.” [12] Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Peygamberler arasında benim örneğim, bir ev yapan, onu güzel, kamil ve temiz olarak bitiren ve sadece onda bir tuğla yeri baki bırakan insanın örneği gibidir. İnsanlar o evin etrafında döner, ondan hoşlanır ve şöyle derler: “Keşke bu tuğlanın yeri de bitseydi.” Evet, ben de Peygamberler arasında o tuğla gibiyim.” [13] Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Ben Fatih [14] ve Hatimim (Peygamberlerin sonuncusuyum.)” [15] Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Peygamberlerin ilki Adem, sonuncusu ise Muhammed’dir.” [16] Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Çok yakında ümmetim arasında Peygamberlik iddiasında bulunan otuz yalancı kimse çıkacaktır. Oysa ben Peygamberlerin sonuncusuyum ve benden sonra hiçbir Peygamber gönderilmeyecektir.” [17] “İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz zikri aziz olan Allah sizin Peygamberinizle nübuvvet zincirine son verdi. O halde ondan sonra asla peygamber gönderilmeyecektir ve aynı şekilde kitabınızla da bütün semavi kitaplara son verdi. O halde sizin kitabınızdan sonra da asla bir kitap nazil olmayacaktır.” [18] “İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Sonunda Muhammed (s.a.a) geldi, Kur’an, şeriat ve metodunu getirdi. O halde onun helali, kıyamet gününe kadar helaldir ve onun haramı kıyamet gününe kadar da haramdır.” [19] İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Münezzeh olan Allah vaadini gerçekleştirmek, nübüvvetini tamamlamak için Muhammed’i (s.a.a) gönderdi.” [20] İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “O (Hz. Muhammed), Allah’ın azabıyla korkutandır. Vahyinin emini ve rahmetiyle müjdeleyen, elçilerinin sonuncusudur.” [21] ALLAH’IN, RESULULLAH’IN (S.A.A) NÜBUVVETİNE TANIKLIK ETMESİ Kur’an:“Fakat Allah sana indirdiğine şahitlik eder, onu bilerek indirmiştir, melekler de şahitlik ederler. Şahit olarak Allah yeter.” [22] “Bütün dinlerden üstün kılmak üzere, Peygamber’ini, doğruluk rehberi Kur’an ve hak din ile gönderen O’dur. Şahit olarak Allah yeter.” [23] “De ki: “Benimle sizin aranızda şahit olarak Allah yeter. Doğrusu O, kullarını görür, haberdardır.”  [24] “De ki: “Allah benimle sizin aranızda şahit olarak yeter. O, göklerde ve yerde olanı, batıla iman edenleri ve Allah’ı küfredenleri bilir.” İşte kaybedenler bunlardır.”  [25] “Veya, “Onu uydurdu” derler. De ki: “Eğer onu uydurdumsa, beni Allah’a karşı hiç bir şekilde savunmazsınız; O, Kur’an için yaptığınız taşkınlıkları daha iyi bilir. Benimle sizin aranızda şahit olarak O yeter. O, bağışlayandır, merhamet edendir.”  [26] “Deki: Şahit olarak hangi şey daha büyüktür?” Allah benimle sizin aranızda şahittir. Bu Kur’an bana, sizi ve ulaştığı kimseleri uyarmam için vahyolundu; Allah’la berâber başka ilahlar bulunduğuna siz mi şahitlik ediyorsunuz?” “Ben şahadet etmem” de.”O ancak tek ilahtır, doğrusu ben ortak koştuğunuz şeylerden uzağım” de.”  [27] Kelbi şöyle diyor: “Mekke halkı Peygamber’in (s.a.a) yanına gelip şöyle dediler: “Allah senden başka bir Peygamber bulamadı mı? Biz senin sözünü onaylayan hiç kimseyi göremiyoruz. Senin hakkında Hıristiyan ve Yahudilere sorduk. Onlar kitaplarında senin adının zikredilmediğini söylediler. O halde bizlere senin dediğin gibi Allah Resulü olduğuna tanıklık edecek birini göster.” Bunun üzerine şu ayet nazil oldu: “De ki: Kimin tanıklığı herkesten daha üstündür?” Mekke ehli şöyle dediler: “Çok ilginç! Allah-u Teala insanlara göndermek için Ebu Talib’in yetiminden başkasını bulamadı.” Bunun üzerine şu ayet nazil oldu: “Elif Lam Ra. Bu hikmet dolu kitabın ayetleri insanlar için ilginç midir…?” [28]  [29] İmam Bakır (a.s), Allah-u Teala’nın, “De ki: Kimin tanıklığı herkesten üstündür?” ayeti hakkında şöyle buyurmuştur: “Allah Resulü (s.a.a) Mekke’de davetine yeni başlayınca, Mekke müşrikleri şöyle dediler: “Ey Muhammed! Acaba Allah göndermek için senden başka bir Peygamber bulamadı mı? Biz senin sözünü onaylayan hiç kimseyi bulamıyoruz. Yahudi ve Hıristiyanlara seni sorduk. Ama onlar da kitaplarında senin adının anılmadığını söylediler. O halde bizlere senin Allah Resulü olduğunu onaylayan birini getir.” Resulullah (s.a.a) şöyle buyurdu: “Benimle sizin aranızda Allah şahittir.” [30] İmam Ali (a.s), Allah-u Teala’nın, “Rabbinin katından bir belge  üzere (gelmiş) olan ve arkasından kendinden (akrabasından) bir şâhidi (Hz. Ali gibi bir vasisi) bulunan, ayrıca kendisinden önce de bir önder ve bir rahmet olarak Musa’nın kitabı bulunan kimse (yalan söyler mi?)” ayeti hakkında şöyle buyurmuştur: “Resulullah (s.a.a) rabbinden bir beyyine üzeredir ve ben de ondan bir şahidim.” [31] Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Rabbinin katında bir belge üzere gelen” cümlesinden maksat benim ve “arkasından kendisinin bir şahidi bulunan” cümlesinden maksat Ali’dir.” [32] Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Rabbin katında bir beyyine üzere” cümlesinden maksat benim ve “Arkasından kendisinin bir şahidi bulunan” cümlesinden maksat ise Ali’dir.” [33] İmam Ali (a.s), Cuma günü minberde hutbe okuyarak şöyle buyurmuştur: “Taneyi yaran ve insanı yaratan Allah’a andolsun ki büluğa eren her Kureyşli hakkında aziz ve celil olan Allah’ın kitabından bir ayet nazil olmuştur ve ben o şahsı ve o ayeti biliyorum.” Bir şahıs kalkarak şöyle arzetti: “Ey Müminlerin Emiri! Senin hakkında nazil olan ayet hangisidir?” İmam şöyle buyurdu: “Şimdi sorduğuna göre dinle. Bu konuda başka birine sorman da gerekmez. Sen Hud suresini okudun mu?” O şöyle arzetti: “Evet ey Müminlerin Emiri!” İmam şöyle buyurdu: “O halde aziz ve celil olan Allah’ın şöyle buyurduğunu işitmişsindir: “Efemen kane ala beyyinetin min rabbihi ve yetluhu şahidun minhu” O şöyle arzetti: “Evet” Hz. Ali şöyle buyurdu: “Rabbinden beyyine üzere olan Muhammed Resulullah’tır ve arkasından kendinden bir şahidi ise Ali b. Ebi Talib’dir. Ben o şahidim ve ben ondanım (Resulullah’tanım.)” [34] İmam Ali (a.s), kendisinin en üstün faziletini soran birine şöyle buyurmuştur: “Allah’ın kitabında nazil buyurduğu şeydir.” O şahıs şöyle sordu: “Senin hakkında ne inmiştir?” İmam şöyle buyurdu: “Efemen kane ala beyyinetin minrabbihi ve yetluhu şahidun minhu” ayeti. İmam daha sonra şöyle buyurdu: “Ben Allah Resulü’nün (s.a.a) o şahidiyim.” [35] İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Eğer benim için yargı kürsüsü kurulur ve ben de üzerine oturursam, şüphesiz Tevrat’ın takipçileri arasında, tevrat esasınca hükmederim. İncil’in takipçileri arasında da İncilleri esasınca hükmederim. Zebur’un takipçileri arasında da Zeburları esasınca hükmederim. Furkan’ın takipçileri arasında da Allah’ın dergahına yükselip parlayacak bir şekilde hükmederim. Allah’a yemin olsun ki Allah’ın kitabından gece veya gündüz nazil olan her ayetin kimin hakkında nazil olduğunu bilirim ve büluğa eren her Kureyşli hakkında Allah’ın kitabından bir ayet nazil olmuştur ve bu ayet onu cennete veya cehenneme sürükler.” Bir şahıs ayağa kalkarak şöyle sordu: “Ey Müminlerin Emiri! Senin hakkında hangi ayet nazil olmuştur?” İmam şöyle buyurdu: “Allah’ın “Rabbinin katından bir belge  üzere (gelmiş) olan ve arkasından kendinden  bir şâhidi bulunan kimse (yalan söyler mi?)” diye buyurduğunu işitmedin mi?” Daha sonra İmam şöyle buyurdu: “Rabbi tarafından beyyine sahibi olan kimse Allah Resulü’dür. Ben de bu konuda onun şahidiyim ve onun ardısıra hareket ederim.” [36] İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Kureyş’ten herkes hakkında Allah’ın kitabında bir veya iki ayet nazil olmuştur.” Cemaatin arasından birisi şöyle sordu: “Ey Müminlerin Emiri! Kendiniz hakkında hangi ayet nazil olmuştur?” İmam şöyle buyurdu: “Hud suresini okumadın mı: “Rabbinin katından bir belge üzere (gelmiş) olan ve arkasından kendinden  bir şâhidi bulunan, kimse (yalan söyler mi?)” Muhammed Rabbi tarafından bir beyyine sahibidir ve ben de onun şahidiyim.” [37] İmam Ali (a.s), Allah-u Teala’nın “Rabbinin katından bir belge üzere (gelmiş) olan ve arkasından kendinden  bir şâhidi bulunan, kimse (yalan söyler mi?)” ayeti hakkında şöyle buyurmuştur: “Allah Resulü Rabbinden bir beyyine üzeredir ve ben de onun şahidiyim.” [38] ABNA.İR [1] et-Tabakat’il-Kubra, 1/410 [5] Fetih, 29 [6] Tevbe, 128 [7] Kehf, 110 [8] Ahzab, 45, 46 [9] İlel’uş-Şerayi’, 127/3 [10] Mean’il-Ahbar, 52/2 [11] Ahzab, 40 [12] Emali’el-Müfid, 53/15 [13] Kenz'ul-Ummal, 31981 [14] Fatih de Allah Resulünün (s.a.a) adıdır ve iman kapılarını açtığı, Allah’ın kendisini yaratıklar arasında hakim kıldığı ve açılmamış ilim kapılarını açtığı hasebiyle fatih olarak adlandırmıştır. (Mecme’ul-Behreyn, fetih maddesi) [15] a.g.e. 31994 [16] a.g.e. 32269 [17] Kenz'ul-Ummal, 31761 [18] el-Kafi, 1/269/3 [19] a.g.e. 2/17/2 [20] Nehc'ül-Belağa, 1. hutbe [21] a.g.e. 173 [22] Nisa, 166 [23] Fetih, 28 [24] İsra, 96 [25] Ankebut, 52 [26] En’am, 19 [27] Ahkaf, 8 [28] Yunus suresi, 1 ve 2. ayetler [29] Bihar, 18/235/78 [30] a.g.e. s. 234/76 [31] Kenz'ul-Ummal, 4439 [32] a.g.e. 4440 [33] Bihar, 35/393/17 [34] Emali’et-Tusi, 371/800 [35] Bihar, 35/387/4 [36] Bihar, 35/387/5 [37] a.g.e. s. 388/7 [38] a.g.e.