Vahşet ve saldırılara medya duyarsızlığı
Vahşet ve saldırılara medya duyarsızlığı
0 Vote
97 View
Vahşet ve saldırılara medya duyarsızlığı Musa Ayaztekin Zalimler ne acı bir akıbetle yüz yüze geleceklerini yakında anlayacaklardır. (Şuara/227) Son aylarda Suriye’de olup bitenler görsel ve yazılı basınımız tarafından tek yönlü olarak halkı manipüle edebilmek adına maalesef elinden geleni fazlasıyla yerine getirmiş durumdadır. Sözüm ona özgürlük, hürriyet ve demokrasi adına Suriye yerle bir edildi. Biz bu noktada defalarca ama defalarca bunun batılı emperyalist güçlerin bir oyunu olduğunu, asıl amacın İsrail’i rahatlatmak ve büyük orta doğu planını gerçekleştirmek adına meydana getirdikleri bir hadiseden ibaret olduğunu dile getirdik. Hepsinden daha acı olanı ise yine sözüm ona dindar medya da bu manipülasyonda sancaktarlık vazifesini en iyi şekilde yerine getirdi. Suriye’de meşum emellerine ulaşabilmek adına Emperyalist güçler yine en eski yöntemlerden birisine başvurarak Müslümanı Müslümana kırdırmayı başardı. El-Kaide terör örgütü bahane edilerek, önce Afganistan işgal edilip açlık ve sefalete mahkûm edildi. Ardından yanı başımızda komşumuz Irak’ın işgali ve akabinde Vahhabi/Selefi terör örgütlerinin kullanımına açılması ve geçen zaman zarfı içinde yüzbinleri bulan masum Irak vatandaşının kutsal mekanlarda, çarşı- pazarda katledilmesi henüz devam ederken bu kez de yanı başımızdaki diğer komşumuz Suriye uluslararası arenada dünya müstekbirlerini de arkalarına alarak Vahhabi/Selefi tekfircilerin cirit attığı bir yer haline getirildi. Gerçek vazifesi halkı doğru bilgilendirmek olan medya ne yazık ki bu kirli savaşta batılı emperyalist güçlerin ve Vahhabi/Selefi terör örgülerini mücahit, direnişci ve özgürlük savaşçıları olarak gösterdi ve göstermeye de devam ediyor. Değerli liderimiz Sn. H. Ş. Selahattin Özgündüz’ün de defalarca ifade buyurdukları gibi bu Vahhabi/Selefi tekfirci anlayış, genelde İslam âlemi ve özelde de Türkiye için en büyük tehlikeyi oluşturmaktadır. Kendi ülkeleri çeşitli küffar ülkeleri tarafından işgal edilmiş durumda iken kendi halk ve ülkelerini küffarın tecavüzünden kurtarmayı akıllarının ucundan bile geçirmezken, gelip ülkemizdeki kamplarda eğitim ve lojistik destek aldıktan sonra sözde din ve şeriat adına sınırın ötesinde çoluk-çocuk, yaşlı-genç demeden katliam ve tecavüzlere yapmaktadırlar. Kendi ülkemizin kanaat önderleri de bu tekfirciler tarafından tehdit edilmekte ve evlerine baskınlar düzenleyip, “seni yakacağız” mesajları bırakılmaktadır. Daha geçen hafta Hatay Ehl-i Beyt Vakfı başkanı Sn. Ali Yeral hocamızın evde olmadığı bir zamanda evine yapılan baskın bu konunun acı ama gerçek örneğidir. Vahhabi/Selefi tekfirciler, İslam’dan nasip almayan, kendileri gibi inanmayana yaşam hakkı tanımayan, hatta hiçbir mukaddesata saygıları olmayan marjinal gibi görünse de giderek büyüyen cinayet şebekeleridir. Daha iki üç gün önce Peygamber efendimizin aziz sahabesi Hucr b. Adiyy’in Şam yakınlarındaki türbesini yerle bir ettiler. Hatta bununla da yetinmeyip cesedini bile çaldılar. Bu hadise vicdan ve akıllardaki sıcaklığını koruyorken, şimdi de aynı Vahhabi/Selefi tekfirciler, Ürdün’de Hz. Ali’nin (Aleyhisselam) kardeşi ve Hz. Peygamber’in hem sahabesi hem de amcasının oğlu Cafer b. Ebu Talib’in (Caferi Tayyar) türbesini ateşe verdiler. Ancak bu elem verici hadiseler karşısında yazılı ve görsel medyamızdan tek kelime ses çıkmaması düşündürücüdür. Biz bu menfur saldırıları şiddetle kınıyor ve lanetliyoruz. Genelde tüm dünya Müslümanlarına ve özelde aziz milletimize sevgili Peygamberi’mizin şu hadis-i şerifini hatırlatıyoruz: “Zalimin zulmüne rıza gösteren o zulümde ortaktır.”