Gücün Kontrolü

Ayrılan Bir Grup Giriş Örgüt kendi teşkilatı içinde bile kendi güçlerinin okul okuyan çocuklarını genç yaşlarda ilk önce onları sıradan işlerde çalıştırıyordu. Bir müddet sonra kendi ilişkilerinde onları rütbe ile tanıştırıyordu. Çocukların çoğu etki altında kalarak gençlik çağına daha ermeden askeri üniforma giyiyor ve Recevi güçlerinin safında düşman aleyhine savaşıyordu. Örgüt kendi taraftarlarına taşıdığı ideallerini aşılamalı, onlar için bir hedef tayin etmeli, güçlendirmeli bozulmamaları için her türlü önlemi alarak onları korunaya çalışmalıdır. Böylece düşmanla savaşta taraftarlarının enerjisinden en üst düzeyde istifade edebilmelidir. Halbuki örgüt daha ilk adımda taraftarlarının  aile bağlarını keserek onları yuvasından uzaklaştırmaya çalışmaktadır. Zira kendi akıllarınca ailevi ilişkiler taraftarları savaşmaktan ve teşkilattan soğutmaktadır. Neticede onlara göre aile insanı savaşma noktasında zayıf düşüren bir etkendir. Onlara göre eşini ve çocuklarını bırakıp tek başına örgüte girenlerin ideolojik bir üstünlüğü vardır. Bunlar güçlü insanlar olarak taktim edilir. Dolayısıyla ailevi bağlılığı ve duygusal ilişkileri olan fertler zayıf güç olarak değerlendirilir. Çünkü bu duygular aile sayesinde baki kalır ve örgüt içinde insan için problemler çıkarır. Ama insan bütün bu ailevi bağlara rağmen teşkilat için çalışan insanlar saygıyla karşılanır. Bu durumda ailede ferdin kontrol görevini yerine getirir ve teşkilat işleri daha çok fertleri üzerinde gerçekleşir. Ailesinin bereketiyle savaşa ve mücadeleye kayan insanlar genelde tebliğat ve çeşitli cazibelerle örgüte girmekte ve asil bir güç haline girmektedirler. Ama güçlerin çoğu daha kompleks metodlarla avlanmakta ve onlara örgüt içinde savaş hedefleri aşılamaktadır. O halde güçler teşkilata girmekte ve karşılaştığı yasama şekilleri tümüyle farklılık göstermektedir. Örgüt yaptığı işerlin tecrubesiyle daha örgüte girmemiş kimselere yumuşaklık ve duygusallıkla davranılmaktadır. Ama örgüte girdikten sonra etrafına duvarlar örülmekte ve geriye dönüş yolları kapatılmaktadır. Fertler için teşkilatlara girmekten başka bir çıkar yol da yoktur. Örgüt içinde boşanma konusunda da örgüt üyeleri selahiyet ve vefadarlıklarını isbat etmek için eşlerine ihanet etmeli ve onlara eziyet etmelidir. Humeyni de kendi zindanlarında aynı stratejiyi takip ettiriyordu. Onlara tövbelerinin kabulu için savaşçı arkadaşalrını öldürmelerini ve işkence etmelerini söylüyorlardı. Eğitim ve Hedef Çocuklara da ideolojik eğitim veriliyor ve videolar seyrettiriliyordu. Çocuklarda aldıkları eğtim neticesinde tüm hayatlarını örgüte adamaları gerektiğini öğrenmişlerdi. Çünkü örgüte göre çocukların gelişmesi onların örgüte girmesiyle mümkündü. Çocuklara burada verilen eğitimle örgüt için fedakarca çalışması gerektiği öğretiliyor ve küçük yaşta yetirtirilmeye çalışılıyordu. Bu çocuklar aynı zamanda derslerini de okumak zorundaydı. Çocuklar örgüt cazibesine kapıldıktan sonra da belli bir aşamanın akabinde bu defa da örgütte yükselme ve derece alma aşkıyla yanıp tutuşuyordu. Bu yarı uzman genç derslerinden önce örgüt aşkıyla gece gündüz demeden çalışmalı ve diğerlerinden öne geçmeliydi. İran’ın dindar yapısından veya batının aşırı materyalist görüntüsünden rahatsız olanlar bu teşkilata girince yeni bir çekiçilik ortamında kendilerini oldukça küçük ve değersiz görmektedirler. Askeri ünüformalar disiplin ve gelişmiş silahlar özellikle kadınları örgütte tutan en büyük etkenlerden sayılmaktadır. Bu ilk aşamada dini, siyasi ve devrimci  görüşler gericilik sayılmakta ve düzeltilmektedir. Yeni inaçlarında her yerde rehber olmalıdır. Yeni üye savaşçı arkadaşlarının bağnazlığı karşısında geriye atması muhtemel her adım ve bakışı çirkin saymaktadır. Örgüte üye olanlar şehit sayesinde cezb olmakta ve de şehit vasıtasıyla kontrol edilmektedir. Ona hedef veren tek şey şehittir. Örgüt insanları karargahlara almadan önce şehit mezarlıklarını ziyaret ettirmektedir. 1990 yılında İstanbul’da örgütten koptuğum bir anda komutan bana şöyle diyordu: “biz senin bizim tabutumuzda şehit olmanı istiyoruz. Orada dahi ölsen sen bizdensin.”Örgüt şehite büyük bir gereksinim duymaktadır. Öldürülen sıradan bir insanı dahi kendi defterine kaydetmektedir. Ilginçtir ki örgütün lideri Recevi de şehiti kendinden saymakta ve dökülen kanların düşman karşısında durup savaşabilmesi için kendisini büyüttüğünü ve temizlediğini iddia etmektedir. Bu yüzden de örgüt lideri Recevi kendisinin bir fert olmadığını, bir değer ve ideal olduğunu ifade etmektedir. Ama eskiden böyle bir şey yoktu. Kendi liderinin temizlenmesi için kendini feda eden devrimciler sözkonusu değildi. Insanlar daha çok halk ve vatan için savaşıyordu. Hiç kimse liderini büyütmek için kan vermiyordu. Çünkü bu çok tehlikeli bir oyundu. Başkalarının kanları sayesinde büyüyten bir rehber günün birinde kendini düşmanlarına satacak olursa uğruna dökülen bu kanlarda satılmış olacaktı. Eskiden devrimciler böyle bir riske girmiyordu. Kanlarını ve canlarını halkına adıyordu. Çünkü halk, asla sapmaz ve kendini düşmanlarına satmaz. Ama ne yazıkki önderlerin çoğu kendini satmıştır. Halk kendine yapılan bütün zorbalık ve zulumlere rağmen milli değerlerini sürekli korumuştur. Dolayısıyla halkın özgürlüğü için dökülen kanlarda sonsuza dek korunmuş olacaktır. Örgütün önderi ise bütün bu kanları kendi heasbına yazmaktadır. Ona göre şehit kanıyla örgütteki diğer üyelere adeta duvar örmektedir. Dinin yorumladığı cenneti de örgüt lideri Recevi kendi taraftarları için kolaylaştırmakta veya zorlaştırmaktadır. Menfaatleri doğrultusunda cennete gidişin yollarını kendisi belirlemektedir. Örgütün lideri Recevi örgütü ayakta tutmak için kullandığı en büyük silah şüphesizki cennettir. Ona göre bütün mücahitler cennete gidecektir. Ama daha sonraları cennetin kapısını kapatarak kendisine sırt dönen mücahitleri cennetten mahrum bırakmışlardır. 1987 yılından sonrada artık cennete giriş şartlarını oldukça ağırlaştırdı.artık ne mücahit adını taşımak, ne kan vermek, ne savaşmak ve ne de vatan ve millet için ölmek cennete giriş için yeterli değildi. Cennetin anahtarı rehbere aşık olmaktı. Rehbere aşık olan herkes mutlaka cennete girecekti.  Böylece Recevi cennet silahıyla hem örgütteki sorunları gideriyor hem de güçleri kontrol etmeyi başarıyordu. Örgütün lideri Recevi insan ve toplum hakkındaki bilgisi dahilinde güçler üzerinde çalışmaktadır. Recevi kendi güçlerini eşlerine ihnet etmeye ve Recevi’ye bağlılığını ilan etmeye davet etmekte ve bu sayede örgüte üye olacaklarına inandırmaktadır. Aynı zamanda onlara örgüte üye olmanın da bir gelişme sayılacağını aşılamaktadır. Dolayısıyla bu aşama kat etme aşkı allah, din, cennet ve zaferden daha önemli bir etken haline gelmektedir. Çünkü aşama ve derece aşkı maddi ve kolayca ulaşılır bir şeydir. Bu aşk dahili problemelr halletmekte önemli bir etken konumundadır. Örgüt üyeleri bu terfi ve rutbe aşkı sayesinde örgü içine hapsolmakta ve tüm zillete boyun eğmektedir. Halkın mücahitleri örgütünde para, kadın, çocuk, ev ve mülk gibi maddi etkenler olmadığı için örkütü ayakta tutan en önemli etken bu terfi ve yükseliş aşkıdır. Örgütte terfi ve makam aşkı ilginç bir gelişme kaydetmişti. Bunun benzeri dünyanın hiç bir yerinde yoktur. Dünyanın hiç bir yeairnde insanlar bu kadar mahdudiyet, mahrumiyet ve darlık içinde değildir. Örgüt üyelerinin içinde yaşadığı zor şartlar tarihte eşine rastlanılmaz istisna şartlardır. 1990 yılında  boşanma olayı  tevil edilmeye açlışılırken örgüt üyelerinin  sadece savaşması gerektiği  söyleniyordu. Recevi’ye göre  örgüt üyeleri sadece savaşmalıydı. Bu felsefe esasınca bir çok örküt üyesi rütbe va makam aşkı karşısında  secdeye kapandı.  Halbuki  rütbe ve makam aşkı  insandaki  fedakarlık ve sorumluluk duyguısunu aşağı indirmekte  iman ve inancını zayıflatmakta  herşeyden önemlisi de  dalkavukluk  ve riya  ruhunu diriltmektedir. Örgüt lideri Recevi’ye göre bir kadın ne kadar fazla düşman öldürürse öldürsün yüceliş ve yakınlık elde edemez. Hatta bu onmun için olumsuz bir özellik sayılır ve örgütte erimesine engel olur. Hayatı boyunca bir tek kurşun sıkmamış bir kadın biraz güzel olur, güzel konuşur  ve rehbere  dalkavukluk ederse  o kadın  bir gecede  bütün  askeri , siyasi ve ideolojik aşamaları katedebilir.  Nitekim  1983 yılında  Meryem  kendini  rehbere  teslim edince  Recevi’nin  halefi makamına yükseldi. Birçok ayrıcalıklar elde etti.  Bütün bunlar  Recevi’nin  ideolojisinin  maddi cevherini  ve ruhunu ortaya koymaktadır. Ama bir kadın örgütte ilk aşamada kendini rehbere teslim etmemektedir. Kadın kendine layık bir aşamda olduğu halde yine de kendini Recevi’ye  teslim etmemektedir. Herhangi bir şek ve şüphe karşısında derecenin indirilmesi ve azledilmek insanı rehberin avucunda mahkum ve mahpus bir hale düşürmektedir. Örgüt şimdiye kadar  bir çok kanı bu yüzden vermiştir. Çünkü  güçleri kontrol etmek için gereksiz terfilendirme neticesinde savaş meydanlarında bunun bedeli yüz kat fazla kanla ödenmektedir. Bu makam ve mevki aşkının arkasından bir de dalkavukluk  ve yağcılık ruhu dirilmektedir. Kaba acımasız ve duygusuz güçler yaratmak için cinsel ve duygusal duyguların bastırılması da Recevi’nin yeni keşiflerinden biridir. Bu yüzden örgüt, asla okuma yazma bilmeyen üyelerine okuma yazma öğretmemekte ve onların bilgilenemsine müsaade etmemektedir. Zira, örgüt lideri Recevi bilinçli insanlardan son derece korkmaktadır. Bu yüzden örgüt yurtdışındaki üyelerinin ünüversitelere ggitmesini dahi kabul edemiyor. Örgüt içindeki çocukların bile okumasına engel olunmaktadır. Örgüt, ilim ve şuurun ilerlemeye engel olduğuna inanmaktadır. Zira; bilnç olunca bağnazlık ve hurafeler ortadan kalkmaktadır. Bu yüzden örgüt lideri Recevi örgüt içindeki aydınları da bastırmaya çalışmaktadır. Bu aydın fikirli insanları angarya çalıştırarak düşünmelerine engel olmaya açlışmaktadır. Zor şartlarda çalışan insanlar artık düşünmeye mecal bulamaz hale gelmektedir. Veya en azından konunun detaylarına inememektedirler. Bütün bunları aşan kimselere de zihni liberalist gözüyle bakılmakta ve örgüte etki etmesine engel olunmaktadır. Böylece örgüt lideri Recevi aydınlıktan uzak yetiştirdiği bağnaz ve fanatik güçler sayesinde tüm üyeleri kontrol etmekte ve hiç kimseye göz açtırmakmamaktadırlar. Evlilik Bu evlilik 1990 yılından önceki evliliklerdir. Çünkü bu tarihten itibaren örgütte evlilik sona erdi.  Burada daha çok örgütün evlilik hakkındaki hedeflerini ve amaçlarını ele almaya çalışacağız. Örgüte girmeden önce veya örgüt içinde mücadele verdikren sonra evlene insan sayısı parmakla sayılacak kadar azdı. Bir çok genç arkadaş ise içinde bulundukları savaş şartları içinde evlenmek istemiyordu. Ayrıca örgüt lideri Recevi hergün çok yakın bir zamanda düşmana galib gelineceğini ve zafere ulaşacaklarını ilan ediyordu. Dolayısıyla bir çok bekar mücahit çok yakında olduğu belitilen zaferden sonra evlenmeyi düşünüyordu. Hem zaferin tatlılığını ve hem de evlilik tatlılığı ve mutluluğunu bir arada yaşamak istiyordu.Ama bu insanlar belli bir müddet sonra yalnızlık ve işlerin zorluğu neticesinde evlenmek isteyince bunun için örgüte başvurmak zorunda kaldılar. Örgüt bu konda ne diyecek ve evlilikleri hakkında ne gibi bir karar verecekti? Örgütün lideri Recevi örgütün içindeki güçleri kontrol altında tutabilmek için mutlaka evlilik silahından en güzel şekilde istifade etmek gerektiğini çok iyi biliyor ve arzuluyordu. Recevi örgütün tüm üyeleri için örgüt içinde bir eş bulmak ve onları evlendirmek istiyordu. Zira örgüt dışındaki evliliklerin örgüt için büyük bir tehlikesi vardı. Bu ailelerde eşlerden birinin örgütten ayrılması durumunda diğer eşinin de örgütten ayrılması ve kopması tehlikesini de beraberinde getiriyordu. Bu yüzden örgüt bir evlilik olacaksa bu evliliğin örgüt içinde ve sorumluların nezaretinde olması gerektiğine inanıyorlardı. Ayrıca bu evlenmesi düşünülen fertler asla birbirlerini önceden tanımamalı ve de ferdi zevklerini sözkonusu etmemeliydi. Böylesi evlilikleri kontrol etmek, fertleri aşağılamak ve onları örgüte karşıbir eziklik psikolojisi içinde tutmak konumunda en ideal evlilik türüydü. Böylesi evlilikler sınıf düşüncesini ortadan kaldırmak, cinsel içgüdülerine cevab vermek veya aile kurmak için değil, daha çok örgütün siyasi ve teşkilatçı menfaatleri gereğiydi. Örgüt içi evlilikler fertlerin mücadele geçmişi, yaşı veya zevki esasınca gerçekleşmiyordu. Onların ideolojik yükselişi ve liyakat ölçüsüyle yakından ilişkiliydi. Yani fertlerin örgütte erimesi ile bağlantılıydı. Örgütte hızla eriyenlerin evliliğide hızlı ve kolay oluyordu. Ağır davrananlar ve zihni problemli olanların evliliği zararlı görülüyordu. Suçlu olarak da o ferdin kendisi gösteriliyordu. Bir çok yerde gevşek davrananlara ideolojik olmayanlara ve evlenmek isteyenlere evliliği yasaklıyorlardı. Bu insanlardan bir çoğu da örgütte uzun ve parlak bir geçmişe sahipti. Örgüt içinde on yıldan fazla hizmet eden kimselere cinsiyet ve kadın çelişkisini halledemediği gerekçesiyle engel olunuyordu. İdeolojik evlilik yapmalarını söylüyorlardı. İdeolojik olmayan evliliğin cinsel problemleri halledemeyeceğini iddia ediyorlardı. Öte yandan daha yeni örgüte girmiş bazı gençler süratle örgütte eridiği için hemen evlendiriliyordu. Elbette bütün bunlar erkeklerle ilgilidir. Kadınların durumu daha da farklıydı. Kadınlar erkeklerin üçte biri oranındaydı. Bu yüzden örgüte girer girmez üst düzey kimselerle evleniyordu. Böylece kadının örgütte kalması garantilenmiş oluyordu. Halbuki kadınlar bile bu evliliklerinin kendilerinin yükselişine ve terfi etmesine vesile olacağını tahmin edemiyordu. Örgüt bu tür evlendirdiği kimselere şöyle diyordu: “sizin cinsel problemlerinizi hallettik, bekardınız evlendirdik, sizlere mücahit ve muvahhid bir eş bulduk iş ve mücadelenizde gevşektiniz sizi evlendirerek randımanınızı artırmaya çalıştık ve sizlere yükseliş ve yücelme yolunu açtık.” Kadınlar da kendi zihni problemleri sebebiyle eziliyordu. Kadın rehberin azamet ve sevgisi karşısında secde etmeliydi ve kendini sürekli Recevi’ye borçlu hissetmeliydi. Çünkü onun rehber evlendirmişti. Rehber ona mücahit ve muvahhid bir eş seçmişti. Ayrıca etrafında sürekli evlenmek isteyip de bu muradına eremeyen nice insan görüy ordu. Ayrıca evlilik olayının kendisine bir çok faydası da vardı. Bazı evlilikler askeri operasyonlardan önce gerçekleşiyordu. Örneğin 1988 yılında askeri harekattan bir kaç gün önce bir çok evlilikler gerçekleşti. Bu operasyonlarda eşlerden biri ölünce diğeri şehit ailesi olarak kabul görüyordu. 1989-91 yıllarında yapılan evlilikler boşanma zaruretinin alt derecelere kadar ihsas edildiği bir zamanda gerçekleşmişti. Örgütün üst düzey elemanları kendi derecelerini kourmak ve rehberlik formülünü onaylamak için eşlerini boşamak zorunda kaldılar. Daha bir ay ön ce evlenen bir çok genç yeniden evlenmek zorunda kaldı. Bu boşanmalar önceden planlanmıştı. Ve sıradan tesadüfi bir olay değildi. Örgüt bu fırsattan istifade ederek bekarları ve özellikle eşi şehit olmuş kimseleri yeniden evlendirmek istiyordu. Böylece insanlar kendilerini örgüte borçlu hissedecek ve eşi vasıtasıyla örgüte bağlayacaktı. Burada eşler bir biri aleyhine adeta kullanılıyordu. Maslahat üzere evlenen gençler aynı zamanda çok rahat boşana biliyordu. Aynı zamanda bu silah örgüt dışında evlenen ve eşini boşamaya yanaşmayan kimseler aleyhine de bir silah olarak kullanılıyordu.  Daha önceki yıllarda eşlerden biri örgütte kalmaya yanaşmayınca önce onu zindana kapatıyorlardı. Bir müddet sonra eşini de yanına götürerek ondan yeniden örgüte dönmesini istiyorlardı. Bu olay daha önce herkes üzerinde denenmişti. Örgüt örgüt evliliği kabul etmemeyi bir günah sayıyor ve böyle davrananları cezalandırıyordu. Örgütün kararlaştırdığı kimseyle evlenmek istemeyen kadınlar ve bu kadınların evlenmek istediği kimseler örgüt tarafından şiddetle eziliyor, ve cezalandırılıyordu. Nitekim eşi şehit olmuş bir kadın örgütün kendine tain ettiği biriyle evlenmek istemeyince uzun bir zaman büyük bir baskı altında tutuldu. Örgüt bu kadını oldukça küçük düşürüyor. Ve her açıdan yükselişi için  ev liliğini şart koşuyordu. Kadın sadece şehit olan eşine duyduğu saygı ve çocuklarına beslediği sevgi yüzünden evlenmek istemediği için örgüt tarafından dayanılmaz bir işkenceye maruz kalmıştı. Ve bilahare 1990 yılında evlilikler fesh edildi ve genel boşanma emri çıktı. Böylece bu kadın da maruz kaldığı işkencelerden kurtulmuş oldu. Ardından örgüt içinde büyük bir yükselişe geçti. Örgüte evlilik teklifi etmek artık oldukça zor ve ağır bir şeydi. Bu teklifi edenler örgüte erimememiş kimseler olarak değerlendiriliyordu. Yani bu şahıs örgüt yerine birini seçmiş ve evlilik arzusuna düşmüştü. Bu da o ferdin cinsel sorunlarını halledemediğini gösteriyordu. Halbuki örgüt, kendi elemanlarının evliliği hususunda başka hedefleri amaçlıyor, kendi siyasi menfaatlerini gözetiyordu. Bu yüzden örgüt, kendi başına evlilik tekliflerini şiddetle kınıyor ve alaya alıyordu. Bu şahısları laubali şehvetperest ve ideolojik olmamakla suçluyordu. Örgütün haberi olmaksızın gizlice ilişkiye girenlerde hemen örgütten ihraç ediliyordu. Örgüt, hiçkimsenin zevkine göre evlenmesini kabul edemiyordu. Aksi taktirde güçler üzerindeki kontrolünü kaybedeceğinden korkuyordu. 1987 yılında radyoda çalışan ve herkesçe tanınan bir komutan evlenmek istedi. Ama ilk etapta ona saldırmaktan çekindiler. Bu şahısa aynı rutbede bulunan başka üç kadın teklif ettiler. Aynı zamanda kürt olan bu komutan örgütün kendine önerdiği kimselerle evliliği reddetti ve kendi zevkine göre evlenmek istediğini belirtti. Zorla evliliği asla kabul etmedi. Böylece onu zahirde ihraç ettiler, o şahıs İran Kürdistan’ına dönerek istediğikadınla evlendi. Ve verdiği söz esasınca bu eşini de alarak yeniden örgüte döndü. Ardından zoraki boşanma dönemi başladı. Bu çiftte bu defada boşanmayı önerdiler. Ama bu çift, örgüt dışında evlendiklerini öne sürerek boşanmaktan çekindiler. Örgüt ise, bu kadın üzerinde yatırım yaptığını ve dolayısıyla bu kadının artık rehberin malı olduğunu iddia etti. Sonunda boşanmayınca da örgüt her ikisini sürgün etti. Örgüt evlendirme olayında da sadece teşkilatçı bir zihniyetle hareket ediyor ve sadece elindeki güçleri kontrol etmeyi amaçlıyordu. Örgüt bu olaya asla insanseverlik ve yüceliş felsefesiyle yaklaşmıyordu. Bunun en canlı ve can alıcı delili de şüphesiz ki Recevi’nin ferdi ve menfaatçı evlilikleridir. Daha önceki feodal dönemde de bazı feodaller sadece büyüklükleri esasınca bazı kölelerini evlendiriyordu. Ama bir liderin de böyle yapacağını asla düşünmemiştim. Üstelik işin detayına baktığımızda görürüz ki o feodal bazı kölelerini evlendirirken sadece o köleleri düşünerek hareket ediyordu. Ama bu Recevi kendi taraftarlarının salah ve faydasını kendi salah ve menfaatlerine ters görmektedir. Bu yüzden de hiç kimsenin kendi şahsi istekleri doğrultusunda hareket ederek evlenmesini istemiyordu. Zira bunu yaptıktan sonra o taraftarın daha sonra başka şeyleri de seçme temayülünde ve cesaretinde olacağına inanıyordu. Bu evlilik bir nevi tahrib edici ve bozucu konumdadır. Bu evlilik aşk, duygu, zevk ve meyillerle iç-içedir. Oysa örgütteki güçler her düşünce ve davranışlarında asla kendi menfaat ve maslahatlarını düşünmemelidir. Böyle olduğu taktirde bu açıkça devrimci değerlere ve Recevi’nin haklarına açık bir tecavüz sayılmaktadır.  Bu yüzden örgütte cinsel eğitim sürekli bir düşüş kaydediyordu. Eşler sadece teşkilatın tayin ettiği zaman diliminde eşleriyle görüşebiliyordu. Bunun dışına taşanlarda ideolojik zayıflık ve aşağılık emareleri aranıyordu. Örgüt böylesi kimseleri hemen eleştiriyordu. Aile kurmadaki hedef aşk, duygu, cinsel lezzet, neslin devamı ve benzeri doğal isteklerin hiç birisi değildi. Bunların hepsinde de güçlerin kontrolü ve örgütün bekası amaçlanıyordu. Recevi de batıda olduğu gibi evlilik silahını eline alarak ve fertlerin temel arzularını değiştirmeye çalışarak güçlerin deruni ihtiyaçlarını evlilik ve cinsiyet sınırında tutmaya çalışıyordu. Recevi bekar olanlara örgütte erimişliğin mükafatı olarak rütbe ve makam vermöeliydi ki teşkilat içindeki diğer insanlara da bir teşvik olsun ama, örgütün attığı bütün sloganların aksine evlilikde ideolojik olmalıydı. Cinsiyet ve lezzet kastıyla evlilik sözkonusu edilmemeliydi. Ama ne ilginçtir ki Recevi ideolojik evlilik olsun diye bir defa dahi olsun bir kadınla sakat kalmış bir gaziyi asla evlendirmedi. Dolayısıyla örgütteki evlilik teşvik, tahkir, iş, dizgiğnleme, eritme, esaret ve duyguların rehin alınması dışında bir mana taşımıyordu. Kadın Sömürüsü Güçlerin kontrolü noktasında evlilikten sonraki en önemli husus kadının sömürülmesidir. Çünkü; evlilik aşamasında en önemli bedeli kadın ödemekteydi. Erkekler kadınların üç katı daha fazlaydı.  Bu durumda erkeğin kaçması daha fazlaydı. Kadının hem evlilik aşamasında ve hem de o karargahlarda hazır bulunmasında erkeğe ruhsal açıdan bir huzur veriyordu. Böylece erkeğin kaçmasını önlüyordu. Ama, burada kadına verilen aşırı gelişme imkanı erkekleri aşağılamakta ve inzivaya itmektedir. Kadın, temel eleştiriler karşısında bir sopa olarak kullanılmaktadır. Halbuki bu erkekler sözkonusu kadınlardan en az sekiz kat daha uzun bir geçmişe sahiptir.  Ama örgüt, 1990 yılında ilan ettiği yürütme kurulunda yetmişbeş kadın ve yetmişdört erkeğin adının ilan etti. Yani böylece son on onbeş yıldır İran toplumunda mücadeleye atılan kadınlar bir asırdır diktatörlere karşı mücadele eden erkeklerden daha da öne çıkmıştır. Örgütte az bir zaman zarfında kadınlar erkeklere oranla daha hızlı bir gelişme kaydetmektedir. Bunun nedeni ne olabilir? Acaba kadın yeni bir özgürlğüe mi erişti ki erkeklerden daha öne geçti? Yoksa kulluk ve köleliği çoğaldı da geçmişe oaranla daha karışık bir ortamda sömürüye mi tabi tutuldu. Humeyni rejimi de kadını aşağılama, taşlama, cinsel sınırlama ve sosyal-siyasal mahrumiyetlerle buyük bir zulüm uygulamaktadır. Ama bütün bunlara rağmen kadın toplumda itiraz edebilir, mücadele edebilir ve savaşa gidebilir. Gerçi bunlar yasaktır ama kadınlar bir çok defa açıkça kıyam etmiştir. Kadın evinden dışarı çıkabilir, eş seçebilir ve özgürce evlenebilir. Hatta boşanabilir, çocuk sahibi olabilir özel mülkiyeti olabilirüretim yapabilir. Ve topluımal aşka ve duygularını koruyabilir. Gerçi dini kültür ve toplum bütün bunları renksizleştirmektedir. Ama asla ortadan kaldırmaktadır. Ama karşı cephede kadının hangi konumda olduğunu açıkça görüyoruz. Kendisini ve arkadaşlarını zulümden kurtarmak isteyen kadınların örgütte kalması ve çalışması mecburidir. Bir çok mecburi işlere boyun eğmek zorundadır. Hatta mecburi evlenmek veya boşanmak zorundadır. Kendi çocuk ve eşinin bile sahibi değildir. İş, sorumluluk ve mücadelesine pamuk ipliği ile bağlıdır. Aşk ve duygularının tümü Recevi’ye aittir. Hatta cinsiyet olayını bile şimdiden rezerv ettiriyorlar ki günün birinde ihtiyaç duyulduğunda, bir erkeği mücahit ve komutan etmeyi istediklerinde kadının cinsiyetinden yardım alabilsinler. Bütün bunlara rağmen kadının İran dindar toplumundaki konumu ile örgütün dini sistemindeki konumu birbirinden oldukça farklı ve kolayca ayırt edilir bir haldedir. Örgütün lideri Recevi hem evlenirken ve hem de boşanırken sadece siyasi ve teşkilatçı menfaatler için böyle davrandığını ilan edince kadının makamı en düşük ve değersiz bir konuma düşmektedir. Kadın burada su-i istifade edilmekte ve ticari bir meta gibi değiş-tokuş edilmektedir. Aşk, duygu, çocuk ve cinsiyeti açık indirime tabi tutulmaktadır. Tarih kadının bu kadar zarif, kompleks ve gizlice söümürülmesine asla şahid olmamıştır.“Hepiniz geliniz ve benim eşlerim olunuz.”diyen birini tarih bile görmemiştir. Bu dini faşizim semavi ayetlerle bile tevcih ve tevil edilemez. Humeyni bile devrimden önce kadın ve çocukları sokaklara döktü ama, devrimden sonra onlara çocuklarına bakmalarını ve eşlerine hizmet etmelerini nasihat etti. kadının dince sömürülmesine karşı çıkan Recevi de kadından su-iistifade etmekte ve kadının  toplumsal kininden istifade etmektedir. Bu kabiliyet ve potansiyelden en kötü bir şekilde istifade etmektedir. Erkekliği aşağılamak ve silmek için bütün kadınların kendi malı olduğunu iddia etmektedir. Bütün kilit noktaları kendi kadınlarına vermektedir. Bütün mümkün yönlerden kadını sömürmektedir. Çünkü o, kadının daha ço hayalı ve iffetli olduğunu bilmektedir. Kadının zorluklar, işkenceler, zindanlar ve sürgünler karşısında zayıf olduğunu çok iyi bilmektedir.  Kadın yeni cazibeler özgürlük reklamı ve ilerlemeler karşısında erkekten daha zarifitir. Kadın, erkeklere oranla daha az problemlidir. Söz dinler, itaat eder ve itirazları daha kolay halledilir. Kadın daha az direnişlidir. Daha az cinsel baskı altındadır. Zahirde ona saygı göstererek gerçekte onu tarihte görülmemiş bir şekilde sömürmek daha kolaydır. Örgüt, evliliklerde derece farklılığına büyük önem gösteriyordu. Istemeseler dahi herkesi kendisiyle aynı rütbede olan kimselerle evlendiriyorlardı. Her hangi bir nedenle bulunduğu rütbeden azledilen kimsenin eşide elinden alınıyordu. Bu yüzden örgte itiraz etti diye azledilmekten korkan kadınlar istemedikleri kimselerle evlenmek zorunda kalıyordu. Humeyni de muhaliflerini teslim almak için evlendiriyordu. Ama asla kadını bir meta olarak kullanmadı, değiştokuş etmedi. Aslında bunu yapamazdı da hiç bir kadın Humeyni’nin elinde esir ve zelil kalmadı. Ama Recevi kendine muhalif olan kadınları eş ve çocuklarından ayırdıktan sonra sürgüne gönderiyor veya Türkiye ve Irak polisine teslim ediyordu. Bazen de bizzat düşmana teslim etmekteydi. Bu sürgüne gönderilen kadınlar iffet ve şereflerini korumak için Recevi’nin kendine seçtiği zoraki eşiyle evlenmeyi kabul ediyordu. Recevi sürekli örgüt üyelerini örgüte muhalefet etmekten şiddetle sakındırmaktadır. Ayrılmak isteyenlerin veya muhalefet edenlerin eşlerini başka erkeklerle evlendireceğini açıkça söylemektedir. Sözde Peygamber’de kendine iman eden kadınları kafir eşlerinden boşatmakta ve Müslüman erkeklerle evlendirmiştir. Recevi şimdiye kadar bunu uygulamamasının nedeni olarak ta siyasi problemlere işaret etmekteydi. Hatta Recevi kendisine muhalefet eden Beni Sadr’ın eşini bile elinde olduğu tatirde başka biriyle evlendirebilir miyiz? Diye örneklendirince Meryem söz aldı ve şöyle dedi: “Şımdiye kadar böyle bir şey yapmadık ama bundan sonra mutlaka yapacağız.” Recevi oldukça siyasi düşünen bir kimsedir. Ona göre kendisine yardım eden her araç ve siyasi hedef meşrudur. İşte bu yüzden Recevi kadını bir cariye ve halayık makamına indirmiş ve bütün bunlara rtağmen yine de kadına özgürlük hikayesini anlatmıştır. Recevi örgütteki kadınlara sürekli cennet veya cehennema ölüm veya hayat teklifini sunmuştur. Bu yüzden kadınlarda az bir değer karşılığında kendilerini rehbere teslim etmektedirler ki hem dünyaya hem de ahirete sahip olabilsinler. Kendini rehbere teslim ettikten sonra da birtakım haklar iddia eden kadınlar açıkça rehbere ibadet etmek ve aşırı övmek zorundadır. Recevi de diğer liderler gibi kadının bu davranışlarından oldukça hoşlanmaktadır. İşte bu yüzden bütün bu yıllar boyunca bir tek erkek Recevi’nin yardımcılığı makamına yükselemedi. Bundan sonra da yükselemeyecektir. Recevi gençlik yıllarını zindanlarda ve Aşh’ın işkencesi altında geçirdi. Yıllarca zindan köşelerinde vehim, hayal, zor, aşağılama, baskı, yenilgi, gurur, mukavemet, zafer, fırsat, itaat, tevbe, pişmanlık, kırılma, kudret, teslim, bağışlama, büyüklenme, kin, hışım, duygusuzluk, merhametsizlik, kapris, mahrumiyet, işkence, ölüm ve bilahare zindanı en acı şekliyle tecrube etti. Bu yalnızlık ve zindan yıllarında birçok evhamlara kapıldı. O günden beri hep rüya aleminde yaşadı. Dolayısıyla Recevi zindan ve işkence yıllarında öğrendiği bütün kötü tecrubeleri kendi taraftarlarına uyguladı. Özgürlük ve kurtuluş destanı adına onlrı sürekli takip etti. Sonunda sadece ülke için değil bütün dünya için geçerli olacağını düşündüğü bir ideoloji üretti. Bu mutlakiiyet ruhu her insanın fıtratında vardır. Özellikle Recevi daha şimdiden mutlakiyet ilanetmiş ve bir ilah edasıyla bu yolda yürümektedir. Recevi ilahını kendi şeklinde yarattı. Bu yüzden kendini de kendi ilahı şeklinde tarif etmektedir. Ama şu tarihi gerçeği sürekli unutmaktadır ki; şimdiye kadar avladıkları şeyler günün birinde gelecek mutlaka kendisini avlayacaktır. Maksatsız, garazsız ve İslamı iyi bilen bir insan şüphesiz kabulederki Humeyni asil ve gerçek İslamın bayraktarıydı. Islamın bir çok kanunlarını ve hükümlerini icra etti. Buna rağmen dünyanın köşe bucağından yirminci asrınmüslümanlarının da sesi yükselmektedir. Bu aşamada sadece Humeyniyi eleştirmemek gerekir . başkalarının gelipte humeynininm islamı gerici bir islamdır bizim idia ettiğimiz islam ise ilerici ve çağdaş bir islamdır. Diye iddia edemez. Gerçi recevi bu hususta doğru diyor. Zira Humeyni’nin İslamı ile Recevi’nin İslamı bir çok hususta birbiriyle farklılık içindedir. Özellikle evlilik, boşanma, miras, organ kesme, taşlama vb. Hükümlerde Recevi Humeyni’nin İslamı’nı kabul etmemektedir. İlericilik adına bunları reddetmektedir. Halbuki bu  karşı kanunların bazısı daha gerici ve daha ilericidir. Humeyni asla evlilik ve boşanmayı mejburi kılmadı. “Kadınlar kurtuluşa ermek istiyorsa hepsi benim olmalıdır” demedi. Ama Recevi evlilik ve boşanmayı mejburi kıldı. “Kadınlar kurtulmak istiyorsa hepsi benim olmalıdır” diye iddia etti. Recevi birçok konuda dini, durum, ahval, gelişme ve halkın bilgisine göre değiştirmekte ve yepyeni şeyler icat etmektedir. Recevi’nin İ9slamı bazı yerlerde gözalıcı bir şeklilde Humeyni’nin İslamıyla tezxat içindedir. Özellikle Recevi’nin İslamı asrı Saadetteki İslamdan oldukça farklı ve uzak bir İslamdır. Ama gel gör ki buna rağmen Recevi kendi İslamı’nı asil, Muhammedi ve deverimci bir İslam olduğunu iddia ediyor. Devrimden önce örgütün Marksizme olan eğilimi nedeniyle kendi ideolojisini Marksçı İslam diye adlandırıyordu. İran’da ve dünyada Marksiz hareketlerin canlılığı nedeniyle de  ozamanlar Recevi İran’lı Marksizlerle yakın bir ilişki içindeydi. Ama marksizim batmay başlayınca İran’da gelilşen İslami akım abirlikte gelişen örgütte tam bir dönüş yaparak İslamı camiadan kendi ideolojisine uygun güçler kazanmaya çalıştı. 1982 yılından itibaren demokratik İslam teorisini savundu. Körfez savaşında batının eleştirdiği radikal İslamcılık ve Marksizim den hızla uzaklaşarak demokratik olduğunu göstermeye çalıştı. Böylece batıda laik ve batıcı bir görünüm kazanmaya çalıştı. Neticede eski siloganlarını terke ederek İslami devlet modelinden hızla uzaklaştı. Ama örgüt iinde herkes devrimci ve Muhammedi İslamı savunmak zorundadır. Recevi bazende sorunları halletmek için diğer dinlerden de istifade etmektedir. Işte bu yüzden Humeyni Recevi’ye münafık ve bazende sentezci diye yaftaladı. Recevi sedece dış dünyada yalnız kalmamak ve yok olmamak için kendini zamana uydurdu. Örgüt içinde hiç kimse Recevi’nin gbu dönüşünü eleştirememiştir. Recevi muhaliflerine oportünist ve totaliter diyerek susturmaya çalışmaktadır. Recevi yeniden rayını değiştirmek zorundadır. Şimdiye kadar dönş yaptığı gibi yeniden farklı bir dönüş yapmalıdır. Artık, demokratik İslam cumhuriyeti sloganları da tarihe kavuştu. Kur’an ayetleri Nehc’ul Belağa İncil, Tevrat ve Marxizm elindeki bütün mucizeleri ortaya koydu. Artık günümüz dünyası batılı demokrasi ve milliyetçilik zamanıdır. Zira artık din, eskiden olduğu gibi ekemek pişirememektedir. Tandırı soğumuştur. Sıcak ekmek kkusu batıda ve Beyazsaray’dan gelmektedir. Dolayısıyla Recevi’de sermayedarlarla ve güç sahipleriyle sıksık görüşerek sarık ve cübbesini kenara itmelidir. Batılı giyinerek bir de kıravat takmalıdır. Halbuki örgüt içinde ise tam tersine din fitili her gün birazdaha yukarı çekilmektedir. Dinden son mertebeye kadar istifade edilmektedir. Recevi 1991 yılından itibaren sine dövme ve yas merasimlerini büyük bir azametle düzenledi. Halbuki bu, Recevi’nin geçmişteki düşünce ve davranışalrına tamamen aykırı bir olaydır. Recevi böylece kendi tarafterlerı çin yeni nir din sayfası açtı. Yepyeni hurafeler ve bağnazlık örnekleri sergiledi. Recevi boşanma olayında sürekli örgüt üyelerini bu konudaki tecrübelerini yetkililerre aktarması için teşvik ediyordu. Herkes boşanma emrinden sonra geçirdği haleti ruhiyeyi ve karşılaştığı olayları yetkililere bildirmek zorundaydı. Örneğin bazen bir sürü erkek rapor sunarak falan kadının gördüğünde etkilendiğini söylüyordu. Yetkililier ise o kadını çağorarak erkeklerin neden kendisinden etkilendiğini anlamaya çalışıyordu. Receiv’ye göre hiç kimsenin özel ve gizali bir dünyası olmamalıydı. Insan evinde dahi bir kontrol altında bulunmalıydı. Eşim, yaşça daha küçük bilgisi zayıf ve örgüte yeni girmiş birisi olsuğu halde sadece mutaassıp ve makam düşkünü olduğu için bulunduğumuz bölümün sorumlusuydu. Herkese günlük iş ve sorumluluk tayin ediyordu. Hiç kimsenin buna karşı çıkma hakkı ve cesareti yoktu. Çünkü eşim her cumartesi günü bir rapor sunarak o bölümdeki insanların ihmallerini ve davaranışlarını yetkilisine bildirmek zorundaydı. Yani evde bile bira huzur ve bağımasızlık ortamı yoktu. Fertlerin teşkilat dışı bir hayatı sözkonusu değildi. Hiç kimsenin bir amnolsun yalnız kalma hakkı yoktu. Recevi’ye göre yalnızlık ve yalnız düşünmek haramdır. Recevi’nin arzusun auymayan her iş, istek ve düşünce haramdır. Halbukiş Recevi daha önceleri aileye karışmayacağını ve ailenin kendisini ilgilendirmesiğini açık bir dille ifade ediyordu. Ama 1990 yılından itibaren zoraki boşanma olayından sonra örgüt; eşlerin birbirinden nefret etmesini asğlamak için ailenin tüm ilişkilerinin hatta cinsel ilişkilreini dahi kontrol altına almaya çalıştı. Ama biz, elimizde bir çok örnek olduğu halde bu yazıların hürmetine isim zikretmekten ve örnek vermekten vazgeçiyoruz. Aile Örgüt, aile ile çok ilgileniyordu. Ailenin mukaddes sınırlarına tecavüz noktasında düşünülmesi dahi zor olan ilişkiler sergilemiştir. Bütün İranlılar ve yabancı düşünürler de örgüte göre ailenin ne anlam taşıdığını çok iyi bilmektedirler. Bu yüzden biz de sadece bir hatırlatma olarak elbette ailenin en durumda olduğunu açıklamak istiyoruz. Örgüte göre aile daima bir kulis, haber/bilgi alış-veriş merkezi ve kontrolü zor bir kurum olarak kabul görmüştür. Bu yüzden de örgüt sürekli aileye karşı bir savaşım ve mücadele içindeydi.Bu savaşın ilk ve önemli aşaması 1984 yılında başlatılan ideolojik devrimdi ki bazıları bunu aile karşıtı bir hareket olarak adlandırmışlardı. Dışarıda, örgüt ilişkileri dışında evlenip de çoluk çocuk sahibi olanların bu davranışı bizzat örgütün kanunlarını çiğner konumdaydı Zira bu evlilikler aşk, ferdi alaka ve ilgi üzere gerçekleşmişti. Dolayısıyla böylesi ailelerin dağılması ve ortadan kaldırılması nisbeten daha zordu.Örgüt bu ailelere kolayca nüfuz edemiyor ve bu sevgi yumağı ocağı istediği şekilde söndüremiyordu. Öte yandan örgüt ise aile ortamına nüfuz etmek ve ailenin hürmetini yok etmek istiyordu. Önceden beri örgütte iki çeşit aile vardı. Bir grup aile devrim nikahıyla kurulmuş, diğer bir grup aile ise,  daha örgüte girmeden önce kurulmuş idi. Örgüt nikahıyla kurulu aileler Recevi’nin hiç bir ilke ve davranışlarına karşı bir tutum içine girmiyordu. Örgüt de bu tür aileleri rahatça dağıtabiliyor ve fertleri çeşitli sebeblerden ötürü istediği yerlere sevk ve nakil ettirebiliyordu. Bu yüzden örgüt dışarıda evlenmiş ailerleri örgüte oldukça zor  ve sıkıntıyla kabul ediyordu. Anne babalara devrimin hareket halinde olduğunu ve dolayısıyla yük olmasın diye çocuklarını getirmemelerini söylüyorlardı. Çocukların terbiye ve tahsili için gerekli para ve kadronun olmadığını ifade ediyorlardı. Böylece örgüt çocuğun olmadığı bir aile ortamında daha rahat hareket ediyprdu ve ideolojik devrimlerini daha kolay bir şekilde uygulama ortamı buluyordu. Neticede örgüt yıllarca sürdürdüğü bu mücadele neticesinde aile ocağını da söndürdü ve ideolojik eğitim merkezi haline getirdi.Aile de tecessüs ve kontrol edilir bir merkez konumuna düştü. O halde aile asli korunumundan hızla uzaklaşarak küçük bir teşkilat haline geldi. Aile hayatı kamulaştı. Aynı derecede olan insanları evlerde bir araya getirdiler. Çocuklara bile aynı muameleyi reva gördüler. Bir sığınak ve gizlilik ocağı olan aile bambaşka bir kuruma dönüştürüldü. Aile fertleri için birer sorumlu ve iş tain edildi. Gün gittikçe istirahat ve evde bulunma saatleri azaltıldı. Örgütteki teşkilat havasını ve rekabeti eve de hakim kıldılar. Ev ile işyerinin hiçbir farkı kalmamıştı. Evlerde Meryem ve recevinin resimleri asılıydı. Artık burada kilise çanlarına ihtiyaç kalmamıştı. Çünkü artık kimsenin günah işleyecek hali yoktu. Recevi ve eşinin resmi her yerde insanın karşısına çıkıyor ve sorguluyor ve İrşad ediyordu. Dünyevi ve uhrevi azaptan kurtulmak için Recevi’nin sevgilisi kalplere asılmalıydı, duvarlara değil. Evlerde kimse gül yetiştirmiyordu. Fırsatı olanlar da gülleri saksılara değil mermi kovanlarında yetiştiriyordu. Mermi kovanları büyükse o evdeki silahşörün azametini gösteriyordu. Örgüt evlere siyasi İdeolojik tutuculuk ve askeri bir kültür hakim kılmak istiyordu. İnsani duygular ve arzuların yerini rekabet hırsı alıyordu. Eve geç gelenler daha fazla sorumlu kişilerdi. Yemek salonuna geç gelenlerde yetkililere büyük bir sorumluluk bilinci içinde yaşadığını göstermek istiyordu. Aslında insanın evinde bulunması Recevi’ye göre haramdı. Çünkü evde bir an olsun rehberden gaflet edebilirdi. Örgüt çalışan ama aklı dışarıda olan kimseleri “işçi veya memur” diye aşağılayarak yola getirmek istiyordu. Güzel bir evde hiçkimsenin aklına saksılarda çiçek yetiştirmek gelmiyordu. Herkes boş vaktinde tüm enerjisini Meryem ve Recevi’nin resimlerine bakmakla tüketiyordu. Böylece evin atmosferinden etkilenerek vijdan azabına düçar olmasınlar. Meryem’in resmini bazen siyah beyaz bazen güzel kırmızı bir baş örtüsüyle bazen mavi eşarbıyla çekerek büyütüyorlardı. Yüzünü en güzel şekilde rengarenk boyuyorlardı ki sonunda hepsini bulabilsinler. Hepsine ayrı ayrı çerçeve takıyorlardı. Meryem’in resinmlerini böylesine süslemeyi bir ibadet aşkıyla yapıyorlardı. Meryem’i süsleyen kadının kendini süslemesi ve makyaj yapması kesinlikle yasaktı. Örgüt üyeleri bu süsleme ve makyajla kendi eksikliklerini gidermeye çalışıyordu. Onlarda biliyorlardı ki birini en güzel şekilde süslemek ve makyajlamakla ona aşık olunabilir ve ibadet için bir put yontarak kurtuluşa erişebilir. 1989 yazında bir cuma akşamı gece yarısı odamda oturmuş resim yapıyordum. O esnada bütün arkadaşlarda sinema filmini izliyorlardı. Ben savaş filimlerini seyretmekten bıkmış usanmıştım. Dolayısıyla tüm enerjini kullanarak sabaha dek resmi bitirmek istiyordum. Aniden odama gelen komutan beni resim yaparken gördü. Bana şöyle dedi: “Sen bu kadar güzel resim çizebiliyorsan, neden Meryem’in resmini çizmiyorsun” Ben başımı kaşıyarak, “başka bir defada onu çizerim.”dedim. Komutan benim örgütte tümüyle erimediğimi çok iyi biliyordu. Tufanlı bir havada denizde dalgalarla buluşan bir kayık resmini çizen bir ressam neden bir Anka, temizlik ve kurtuluş sembolü ve Tecavüz karşısında yıldırım diye adlandırılan Meryem’in resmini yapmıyordum. Komutanım olan bu kadın aynı zamanda bu savaşta bir ayağını da kaybetmişti. Kadınlar düşünce ve amellerinden erkeklere düşük bir gözle bakıyordu. Erkekler ise kadınları kıskanıyordu. Zira kadınlar en üst makamlara yükselmişlerdi. Recevi kadın ve erkek arasındaki bu uçurumdan kendi siyasi menfaatleri lehine istifade ediyordu. Zira o da çok iyi biliyordu ki kadın ve erkek arasında bir ilgi ve anlaşma olursa bu birleşmeye neden olacaktır. Bu yüzden Recevi kendi ideolojisinde her türlü birleşmeyi haram ve tehlikeyi kabul görüyordu. Örgüt üyeleri doğal olarak bir sığınak ve halvet köşesi arıyordu. Aile içindeki örgüt nüfuzundan dolayı orada da bir yanlızlık ve güven söz konusu değildi. Aile içindeki fertler birbiri aleyhine birer casus olabilirdi. Evde konuşanlar konuşmalarına çok dikkat et mek zorundaydı. Çünkü herhangi bir konuda yapılan şikayetler bazıları için Örgütten kopuşun göstergesiydi. Konuşmalarda Recevi övülmeli ve yeni buluşmaları konuşulmalıydı. Düşmandan ve örgütten kopanlarda Uzak durulmalıydı. Siyasi olaylar metod tartışmaları ve benzeri konuşmalar ya ihanetin veya örgütten kopuşun ifadesiydi. Aile içinde her türlü merasim doğum kutlamaları düğün ve hediyeleşmek manasız ve de yasaktı. Çiftler hediyeleşmek yerine sadece birbirlerini aşk beslemeliydi. Elbette doğum veya evlilik yıldönümlerini hatırlayan bile yoktu. Aileyi ortadan kaldırmak için cinsi meseleleri bile eşlerden sormaya başladılar. Gerektiğinde aleyhlerinde kullanmak üzere her türlü bilgiyi elde etmeye çalışıyorlardı. Böylece aile içinde gurur ve tutuculuğu ortadan kaldırmaya çalışıyorlardı. Ailenin çöküşünü son günlerinde artık eve dönen her kes büyük bir korku ve panik içindeydi. Eşler eve çok geç gitmek ve erken çıkmakla görevliydi. Böylece örgütten korkmanın yanı sıra ideolojik yükseliş, salahiyet, ciddiyet, samimiyetini ispat etmek istiyorlardı. Bütün bunlar evde daha az kalan yani daha çok sorumluluk duygusu taşıyan kimseler için sözkonusuydu. Zaten evdeki kontrol sebebiyle ağzından yanlış bir laf çıkmasın korkusuyla hiç kimse orada daha fazla kalmak istemiyordu. İnceleme ve meşguliyet örgütçe yasaklanmıştı Irak televizyonunu seyretmek bile bir ihanetti. Sadece çocuklarımızla evde oynayabiliyorduk. Babası ölen yetim çocuklar üzülmesin diye dışarıda bile çocuklarımızla oynayamıyorduk. Örgüt içinde aile sürekli bir çöküşe ve yok oluşa doğru sürükleniyordu. 1990 kışında çocuklar Sürgüne gönderildi. Ve nihayet 1991 yılında Recevi’nin emriyle  Aile tamamamıyla yok oldu. Bir çok aile buna itiraz etti. Ama çok geçmeden tüm aileleler ya yok edildi veya sürgün edildi. Daha sonra Aileden geriye kalan hatıraları yok etmek için çok geniş çapta bir saldırı başladı. Ailenin ortadan kaldırılmasına yaz tutan kimseler şiddetle bastırıldı. Ölülere beyaz elbise giydirerek yeniden yaşatmaya çalıştılar. 1991 yılından önce birbiriyle karşılaşan mücahitler ilk etapta rehber, Komutan, tank, ve asker hususunda asla birbirlerine bir şey sormuyorlardı. Mücahitler sadece ailesinin ve eşinin nasıl olduğunu soruyordu. Ama 1991 yılından sonra genel borçlanma olayının akibinde birbirlerini gören mücahitler özellikle de kadınlar büyük bir hasret içinde birbirlerinin çocuklarını soruyorlardı. Hiçkimse çocuklarının ne durumda olduğunu bilmiyordu. Örgüt içinde bu soğuk tabloyu ben defalarca seyrettim. Aile neticede ortadan kalktı ve Recevi’nin siyasi ve askeri menfaatlerinin kurbanı oldu. Eşler ve çocuklar rehin alındı. İtiraz edenler sürgün edildi. Eğer biz         hesaplayacak olursak üç kişilik bir ailenin üç farklı ülkeye sürgün edilmesinin maliyetiyle şehirlerde iki ila beş eylemin masraflarına denk düştüğünü açıkça görürüz. Ama Recevi bu para enerji ve diğer kayıpları halkın cebinden kendi menfaatleri doğrultusunda ödüyordu. Elbette Recevi çok iyi biliyordu ki aile yıkılmadığı müddetçe ileride başına çok büyük belalar açacaktı. Recevi her konuda yanılsada kendi menfaatleri konusund a asla yanılmaz. Nitekim Recevi meşhur sloganında mücahitlere şöyle diyordu: “kapıdan dama kadar tüm ev benimdir. Ama damdan yedi kat göklere kadar her şey senin olsun. Recevi bu sloganını asla terketmedi. Ama daha sonra büyüklerin nasıl alındığını çocukların nasıl satıldığını gözlerinizle gördük kendini satmaya yanaşmayanlar ise büyük bir şiddetle ortadan kaldırıldı veya sürgünlerde ölüme terkedildi. ÇOCUKLARIN YOK EDİLMESİ Örgüt 1989 yılından itibaren yani cinsiyet karşıtı ide olojik devrim ortaya atıldıktan sonra hızla aile fertleri birbirinden uzaklaştırılmaya çalışıldı. Bu uygulamaya önce yukarıdan başladılar. Ama bir müddet sonra Rehber istediklerinin gerçekleşmediğini gördü. Mücahitler o sürgünde o ağır işler altında ve Aileden uzak bir ortamda bile eşlerinden boşlmaya çalışmıyordu. Bunun için her şeylerini vermeye razıidiler. Deneme dönemi başarısızlıkla sonuçlandı. Körfez savaşında ailesi olanların eline iyi bir fırsat geçti. Örneğin erkek çocuklarını görmek bahanesiyle eşlerini de görebiliyorlardı. Recevi çocukların büyük bir engel olduğunu çok iyi biliyordu. Aynı zamanda çocukların ortadan kaldırılmasını ideolojik derdinde çok büyük katkısının olacağını az çok kestiriyordu. Artık hiç kimse için bir bahane kalmayacaktı. Recevi’ye göre Körfez savaşı vuku bulmayacaktı. Herşey recevinin istediği gibi gelişecekti. Ama çok geçmeden Körfez savaşı başladı ve Rehberin bütün umutları suya düştü. Savaşta Recevi’nin eline de güzel bir fırsat geçti.   Gerçi savaşta saddam’ın yenilmesi örgüte yaramazdı ama Recevi’nin eline de iyi bir fırsat verdi. Çocukları ilk önce karargahlardan  ve eğitim merkezlerinden alarak savaş bahanesiyle götürdüler. Karargah aslında herkes için bir emniyet yeriydi. İran byarağı ve örgütün arması yanyana göklere çekilmişti. Amerikaya’da burada Irak ordusunun değil Mücahitlerin bulunduğu haber verilmişti. Amerika’da bu karargahların bulunduğu yerin kilometrelerce etrafında bombalamadı. Ayrıca karargahlarda füze saldırılarına karşı yapılan sığınaklarda vardı. Bağdat bunun için yeterli bir güvenliğe sahip değildi. Birleşmiş kuvettlerin ağır bombardımanı altındaydı. Bağdat’da çocuklar yiyecek ve içecek sıkıntısı çekiyordu. Böylece çocukların Irak’dan gönderilmesi konusu gündeme geldi. Bazı mücahitler buna karşı çıktıysa da bazıları ne yapacaklarını bilmedikleri için durumu kabullendiler. Onlar olayın gerçeklerini perde ötesini bilemiyorlardı. Onlara çocuklarının sağ kalması gerektiği söylenmişti. Bu ise çocukların sürgünün ölümlerinden daha iyi olduğu manasını taşıyordu. Elbette karargahta da yiyecek ve içecek sıkıntısı çekiyordu. Örgüt hızla çocukları Avupaya gönderdi. Bu intikal olayında çok büyük harcamalar yapıldı bir çok birim işlerini tatil ederek bu olaya katkıda bulundular. Gerçekten o hassas şartlarda böylesine alel acele bir şekilde çocukların Avrupa’ya intikalinin asıl nedeni neydi. Ne olması düşünülüyordu. Acaba örgüt çocukalara çok mu değer veriyordu. Savaş bittikten sonra çocuklar ailelerine teslim edilecekmiydi? Meryem sadece çocuklar emin biriyle kavuşsun diye bir çok Irak koyunlarının kurban kesildiğini söylüyordu. 1990 yılında bağdat’ın bombalandığı bir esnada bağdat’a gittim. Burada çocukları yakından gördüm. Geçimleri için hiç bir imkana sahip değillerdi. Avrupa’ya göçün korku ve paniğini yaşıyorlardı. Siren sesleri duyunca sığınaklara koşuyor durum normalleşince de dışarı çıkıyorlardı. Oldukça yorgun ve bitkindiler bu sığınakların hiçbirisi hava saldırıları karşısında emin ve güvenilir bir yer değildi. Çocuklar artık çok yorulduklarını ve başlarına düşecekleri bir bombayla şehit olmak istediklerini dile getirmek istiyorlardı. Çocuklardan birisi daha okuma-yazma bilmediğinden babası için çizdiği iki gül dalını kendisini gösteriyordu. Çok geçmeden bu dallar merhametsiz eller arafından koparıldıd ve o çocuk da diğer güllerle birlikte sürgün edildi. Çocuklar adeta tümüyle rehin alınmıştı. Çocuklar ailelerinin göz yaşları karşısında göçe başladılar. Çocukları acı ve karanlık bir gelecek bekliyordu. Dünya utanç verici bir suskunlukla bu büyük cinayeti seyrediyordu. Çok geçmeden bu defa bütün resimlere ve hatıralara el ykoydular  çocukların ve ailelerinin karşılıklı yazdıkları mektupları vermez oldular. Özellikle de itiraz eden aileler çok büyük sıkıntı içindeydi. Çocuklar okul ve eğlenceden mahrum kalmışlardı. Çocukların oyunları tebessümü ağlaması ve oyuncakları bir an olsun hatırından çıkmıyordu. Büyük bir kin ve öfkeyle insani duyguların ölümü karşısında gözlerim kapalı kendi kendime adeta mırıldanıyordum. Çocukça onların çocuğmsu istekleri karşısında “iyi oldu size” diyordum. Çünkü siz sadece kendi menfaatlerinizi ve oyunlarınızı düşünüyordunuz. O halde şimdi bunun cezasını çekin anne ve mamanızın ayrılmamasının nedeni de sizdiniz. Sizler asla diysdi ve ideolojik menfaatleri görmüyordunuz. Sizin Iraklı koyunlardan farkınız neydiki onlar kurban edildi sizlerde daha büyük bmenfaatler karşısında kurban edilmelisiniz. Şimdi den bu büyük eğlemin sonuçlarını ele almaya çalışalım. 1-Anne babanın ayrılması ve valideynin  çocuklarına ayırdığı enerjisinin özgürlüğe kavuşulması… öyleki aile varken Cuma günleri bile tümüyle tatil ilan edilmişti. 2- Çocukların eğitimci ve öğretmen kadrosunun özgürlüğe kavuşması. 3-Çocukların işgal ettiği muhit ve mekanların kboşaltılması. 4-Çocuklar için harcanan paraların başka gerekli yerlere aktarılması 5- bu çocuklara bakan güçlerin ve dışarıda yaşayan taraftarların örgüte cezbedilmesi 6- Halktan çocukların mazlumiyeti söz konusu edilerek maddi ve manevi yardım toplanması 7- Çocukların İrtica haklarından istifade etmek örgütle çalışmak istemeyen ailelerin çocukları böylece rehin alınmış oldu. 9-Valideynin ve çocukların duygularının bastılıması 10-ve neticede duyguların bastırılmasıyla örgüt için ideal insanların yetiştirilmesi Önceden de ibr çok yerde çocuklardan su-i istifade edilmekteydi. Gezmek kaçmak hücrevi tutmak ve gizli yaşamak hususunda çocuklardan istifade ediliyordu. Bekar olan örgüt üyeleri ile yanlarında arkadaşlarının çocuklarını alıyorlardı ki o hücre evinde hiçkimsenin şüphe edemeyeceği bir şekilde rahatça çalışabilsin.  Teşkilat içinde de çocuklardan kötü istifade ediyorlardı. Bu çocuklar daha genç yaşlarda örgüte sokuluyordu. Bu yaşta ağır silahların gölgesinde yaşayan bir çocuk büyüklerin nezdinde sürekli askeri operasyonlara da katılmak istediğini ifade ediyordu. Örgütün tüm slogan ve marşlarını ezberlemişlerdi. Bakışlarında adeta bağnazlık ve düşmanlık okunuyordu. Onlar anne-babalarının aksine dış dünyayı daha az tanıyorlardı. Çocuklar örgüt dışındaki dünyada yaşayan çocukları asla tanıma imkanı bulamamışlardı. Bunu anlam kabiliyetini de kaybetmişlerdi. Onlar örgüt dışındaki dünyada da karargah ve askeri kanun ve ilişkilerin hakim olduğunu zannediyorlardı. Bu yüzden çocuklar sövmeyi dahi bilemiyorlardı. Sadece valideyninin kullandığı kelimeleri biliyorlardı. Çocuklar Humeyni ve Recevi dışında kimseyi tanımıyorlardı.Onlar için Recevi tüm temizlikler, kudret, azamet, merhamet ve kurtuluşun Humeyni ise kötülüklerin ve işkencelerin semboluydu.  Bu çocuklar gerçi Mesut ve Meryem’in güzel yüzünün resmini yapamıyorlardı. Ama yaptıkları tüm kötü resimleri Humeyni’ye isnad ediyorlardı. Bu çocuklar örgüt içinde kaldıkları taktirde örgüt için bulunmaz  bir nimet konumundaydı. Zıra bu çocuklar asla örgüt için problem çıkarmıyorlardı. Sözde Allah’ın temsilcisi olan Recevi ve kötülüklerin sembolü olan Humeyni dışında üçüncü bir şahsın daha olabileceğini akıllarından bile geçmiyordu.Çocuklar örgüt içinde düzenlenen tüm merasim ve etkinliklere katılıyordu. Askeri törenlere bile bir gözlemci olarak katılıyorlardı. Ama anne ve babalarını görünce onları ayakta alkışlıyor ve teşvik ediyorlardı. Çocuklar aslında bu katılım ve davranışlarıyla adeta ordudaki ruhsuzluk ve sessizlik ortamını yıkıyorlardı. Bütün bunlara rağmen gelin görün ki Meryem Recevi 1992 yılındaki bir konuşmasında örgüt üyelerine şöyle sesleniyordu:” Humeyni İran halkının yuvasını dağıttı. Ama örgütümüz bu konumda aileleri ihya etmeye çalışmış ve çocukların en iyi şekilde yaşayacakları bir yuva haline getirmiştir. Halbuki eğer Humeyni elindeki imkanları aileleri yıkma yolunda kullansaydı ninelerimizi dahi eşlerinden ayırabilirdi. Ama Humeyni bu işi yapmadı aksine toplu evlilik merasimleri düzenlenmektedir. Bütün gençleri evlendirmeye çalışmaktadır. Halbuki nüfus artışının işsizliğe neden olacağını kendiside bilmektedir. Neticede ise yine zenginler sevinecektir. Humeyni büyük çocukları savaşa götürüyor ve bu çocukların İslam ve İslami rejim uğruna savaştıklarını söylüyordu. Ama Recevi Humeyni kadar bir cesrete sahip değildi. Çocukları yok etmeyi aileyi dağıtmayı ve insani duyguları öldürmeyi kendi hegemonyası için yaptığını açıkça söyleyemiyordu. Zira öz eleştiri ve cesaret ancak devrimci bir ruhun işidir. Devrimde kendini korumak için kendisi fedakarlıkta bulunur başkaları değil. Eğer bir gün bir devrim kendi ilkelerini korumak istemezse o zaman devrimin tüm değerleri kar gibi erimeye başlar. Geriye değil değersiz şeyler kalır. Bu da artık devrim değil, anti-devrim bir şekle bürünür. Rehber bir bomba patlattığında bunun halk düşmanlarını mı yoksa halkın kendisini mi hedeflediği o zaman anlaşılacaktır. Devrim bir avuç hasta, yaşlı, asker, intikamcı, esir, cahil, bağnaz ve uşak ruhlu kimselerin eliyle gerçekleştirelemez. Devrim, güç elde etmek için yapılan bir ihtilala değildir. Devrim; sıçraya veya sürünen bir ahreket değildir. Devrim önceki diktatörlüklerin devamı değildir. Devrim; yabancıların siyasi, askeri ve mali yardımlarıyla gerçekleşemez. Devrimin koruyucusu bir teşkilat veya örgüt olamaz. Devrim bütün emekçelerin mazlumların, sömürülmüşlerin ve aydınların toplumdaki diktatörlüğe karşı ortak bir başkaldırsının adıdır. Boşanma Recevi ideolojik boşanma felsefesiyle hem kendini hem de örgütü bir uçurumun eşiğine götürmüştür. Recevi genel boşanam emrini 1991 yılında verdi. 1985 yılında ise eski elşinden boşanan Meryem ile evlendi. Aslında Recevi çok daha önceleri genel boşanma emrini vermeyi düşünüyordu. Ama bu işi o zamanlar örgüt içinde kimse kabullenemezdi ayrıca Recevi’nin örgütü şimdiki gibi büyük bir gizlilik içinde olmadığından bir dış baskıyla karşılaşırdı. Recevi 1989 yılında Meryem’i örgütün birinci derecede sorumlusu tayin ederek tarihter ilk defa bir kadının ideolojik ve siyasi bir örgütün başına getirdiğini göstermeye çalıştı. Ve bunu gölgesinde boşanma meselesini söz konusu etti. Recevi’ye eşinin yükseliş nedeni kendisi idi. Halbuki Recevi 1984 yılında Meryem’i elde etmek için ona çok daha büyük bir makam vermişti. Ama boşanma işinin örgüt elemanlarınca kabul edilmesi büyük bir olaydı. Eğer örgüt üyeleri bunu kabul etmeseydi Recevi oldukça zayıf düşecekti. Evliler ve bekarlar arasında sürtüşeme olacaktı. Böylece de örgüt bir çökemnin eşiğine gelecekti. Recevi iki yıl boyunca bu boşanma emrini ilk önce kendine yakın kiseler arasında uygulamaya koydu. Bunun içinde Recevi terfi ve derece silahını kullandı. Recevi 1989 yılında tüm dereceleri lağvetti. Hiç kimseye üyelik derecesini bile bırakmadı. Böylece önceki görev ve derecesini almayı boşanmaya teslim olmaya bağladı. Bu yüzden kendisine ilk etapta itiarz edenler sadece çocukları olan ailelerdi. Hatta boşananlar bile aradabir çlocuklarını görme behanesiyle eşleriyle görüşüyor ve ilişki kuruyordu. Receiv İmam’ın vefatından ve savaşın bitmesinin ardından yeniden savaş ateşelirni alevlendirerek örgüte nefes aldırmak istedi. Bu dönemde Recevi üst kadroda boşanma olayını uygulamaya başladı. Daha sonra 1990 yılında Körfez savaşı esnasında çocuklar Avrupa’ya sürgün edilince de eline büyük bir fırsat geçti. Örgüt 1991 yılında daha çok hareketin dış cephesiyle uğraştı. Ve yavaş yavaş boşanma olayını en alt kademelere kadar uygulamaya başladı. Körfes savaşı bitince ve biz de Irak’ın kuzey ve Güney merkezelrini koruma işini Irak güçlerine teslim edince örgüt aniden savaş çanlarını çalmaya başladı. Örgüt her an büyük bir saldırının başlatılabiceğini söylüyordu. Yeniden güçlenmek için uygun bir fırsat aranıyordu. Recevi sürekli yıllardır yıkacağının vadettiği düşmana son darbeyi indirmenin fırsatını kolluyordu. Bir Cuma akşamı tüm güçlerini toplayan Recevi onlara boşanmayı emretti. Recevi bu boşanam emrini çok acele ve aniden verdi. Böylece işi bir oldu bittiye getirmek istiyordu. Aksi taktirde eşler birbirine telofon açıp veya görüşüp ortak bir karar alabilirlerdi. Recevi bir şey yapmak istediğinde bunu önce üst düzey arasında uyguluyor ve böylecede muhtemel itirazların şiddetini azaltmaya çalışıyordu. Hatta bir şeyi önce övüyordu ki daha sonra kötülediğinde sadece şartların gerektirdiğini ima edebilsin. Recevi çok önemli gördüğü bu boşanma olayını başarıyla sonuçlandırmak için örgğütğn varını yokunu ortaya koydu. Recevi’ye göre bu siyasi, örgütsel veya güçlerle ilgili bir olay değildi bu tümüyle örgütün ideolojik bir boyutuydu. Recevi’ye göre bu olay güçleri ayrıştıran ve temizleyen bir etkendi. Örgüt üyeleri böylesi durumlarda ya ayrılıyor veya daha faz