Hz. Peygamber Efendimizin (s.a.a) Mektupları

Şia ve Sünni kitapları esasına göre: Hz. Peygamber Efendimizin (s.a.a) Mektupları Allah Resulü (s.a.a) hicri altıncı yılın Zilhicce ayında Hudeybiye’den dönünce padişahların yanına elçiler gönderdi, onlar için mektup yazdı ve onları İslam’a davet etti. Peygamber’e şöyle arzedildi: “Ey Allah’ın Resulü! Padişahlar mühürsüz mektubu okumazlar.” Allah Resulü (s.a.a) o gün bir gümüş yüzük ve taşını temin etti. Üzerine üç kelime Muhammed Allah’ın Resulüdür yazısını kazıdı. Onunla mektupları mühürledi. Altı elçi bir günde (Medine’den) dışarı çıktılar ve bu hicri yedinci yılın Muharrem ayında idi. Elçilerden her biri Allah Resulü’nün kendilerini gönderdiği topluluğun diliyle konuşuyorlardı. Allah Resulü’nün (s.a.a) gönderdiği ilk elçi Amr b. Umeyye Zemri idi. Peygamber onu iki mektupla Neccaşi’ye gönderdi. O mektupların birinde Peygamber Neccaşi’yi İslam’a davet etti ve kendisi için Kur’an’dan ayetler yazmış idi. Neccaşi Allah Resulü’nün (s.a.a) mektubunu aldı, gözlerine sürdü, tevazu göstermek için tahtından indi, müslüman oldu, Kelime-i Şehadeteyn’i (La ilahe illallah, Muhammeden Resulullah) diliyle ifade etti ve şöyle dedi: “Eğer huzuruna gidebilseydim, kesinlikle giderdim.” Daha sonra hakkı onayladığını ve Cafer b. Ebi Talib’in vasıtasıyla müslüman olduğunu ve alemlerin Rabbi olan Allah’ın karşısında boyun eğdiğini ifade eden bir mektubu yazıp Allah Resulüne (s.a.a) gönderdi. İkinci mektupta ise Resulullah (s.a.a) Neccaşi’ye Ebu Süfyan b. Harb’ın kızı Ümmü Habibe’yi kendisiyle evlendirmesini istemişti. Ümmü Habibe’de kocası, Ubeydullah b. Cayş Esedi ile birlikte Habeşistan’a hicret etmişti. Ubeydullah ise Habeşe’de Hıristiyan olmuş ve orada vefat etmişti. Resulullah (s.a.a) hakeza Neccaşi’ye Habeşistan’da olan ashabının geri dönüşü için gerekli imkanları sağlamasını ve onları geri göndermesini istemişti. Neccaşi de emir gereği Ebu Süfyan’ın kızı Ümmü Habibeyi Allah Resulü ile evlendirdi. Onun için dörtyüz dinar mehir tayin etti. Peygamberin ashabının dönüşü için gerekli imkanları sağladı. Onları Amr b. Ummeyye Zemri ile birlikte iki gemi vesilesiyle geri gönderdi. Daha sonra Fil dişinden yapılmış bir sandık istedi. Allah Resulü’nün (s.a.a) her iki mektubunu da içine koydu ve şöyle dedi: “Bu iki mektup Habeşistan’da olduğu müddetçe hayır ve bereket içinde olacaktır.” [1] Resulullah (s.a.a) altı elçisinden biri olan Dihye b. Halife Kelbi’yi Kayser’e doğru onu İslam’a davet etmesi için gönderdi. Peygamber Dihye’ye bir mektup verdi ve ona o mektubu Kayser’e teslim etmesi için Busra komutanına vermesini emretti ve Dihye mektubu Bursa komutanına iletti. O da o mektubu Kayser’e verdi. O gün Kayser, Hims bölgesindeydi ve de Rumlular İran’a galip geldiği taktirde yalın ayak Konstantiniye’den İrma’ya (Beyt’ul-Mukaddes’e) gideceğine dair adakda bulunmuştu. Kayser mektubu okudu ve Hims bölgesindeki tapınakta kendisiyle birlikte bulunan Rum büyüklerine şöyle dedi: “Ey Rum büyükleri! Kurtuluşa ve hidayete erişmeyi, hükümdarlığınızın sağlam kalmasını ve İsa b. Meryem’in emrine itaat etmiş olmanızı ister misiniz?” Rum büyükleri şöyle dediler: Ey padişah! Ne yapmamaız gerekir? Kayser şöyle dedi: “Bu Arap Peygambere tabi olunuz.” Ravi şöyle diyor: “Onlar merkep yavruları gibi ürktüler, ortalığı velveleye verdiler, Haçı yükselttiler, Harkıl, onlardan bu tepkiyi görünce İslam’a teslim olmaktan ümidini kesti, kendi canı ve hükümeti hakkında tehlike hissine kapıldı. Bu yüzden onları sakinleştirerek şöyle dedi: “Sizlere dediğim şey gerçekte sizlerin dininizde bağlılığınızı denemek içindi ve sizlerin istediğim gibi olduğunuzu gördüm.” Bu esnada onlar Kayser’in karşısında secdeye kapandılar. [2] Peygamber altı elçisinden biri olan Abdullah b. Huzafe Sehni’yi Kisra’yı İslam’a davet etmek için bir mektupla birlikte ona gönderdi. Abdullah şöyle diyor: “Allah Resulü’nün (s.a.a) mektubunu Kisra’ya teslim ettim. Mektubu kendisine okuduklarında mektubu alıp yırttı. Bu haber Allah Resulüne (s.a.a) ulaşınca Peygamber şöyle buyurdu: “Allah’ım! Hükümdarlığını yık” Kisra Yemen’deki varisi Bazan’a bir mektup yazarak, hızlı binicilerden iki kişiyi, Hicaz’daki bu kimsenin (Peygamber’in) yanına göndermesini ve ondan kendisine haber getirmesini emretti. Bazan’da kahramanlarından birini bir mektup eşliğinde başka birisiyle birlikte gönderdi. O ikisi Medine’ye girince Bazan’ın mektubunu Peygamber’e (s.a.a) verdiler. Allah Resulü (s.a.a) tebessüm etti ve orada titreyen bu iki elçiyi İslam’a davet etti ve şöyle dedi: “Bugün gidiniz ve yarın geliniz ki size gerekli olan şeyi söyleyeyim.” Ertesi gün o ikisi Peygamber’in yanına geldiler. Peygamber onlara şöyle buyurdu: “Efendinize söyleyin ki benim rabbim dün geceden yedi saat geçtikten sonra onun rabbi olan Kisra’yı öldürdü” O gece hicri yedinci yılın, Cemadi’ul-Evvel ayınn onuncu günü olan Salı günüydü. Peygamber daha sonra şöyle buyurdu: “Allah-u Teala Hüsrev’in oğlu Şireveyh’i ona galip getirdi ve o da Hüsrev’i öldürdü.” O iki elçi bu haberle Bazan’ın yanına geri döndüler. Böylece Bazan ve Yemen’de bulunan tüm İranlılar müslüman oldular.” [3] Allah Resulü (s.a.a) altı elçiden biri olan Hatib b. Ebi Belte’a Lehmi’yi bir mektup eşliğinde İskenderiye’nin hakimi ve Kıbtilerin büyüğü olan Mukavkis’e gönderdi. Hatib, mektubu Mukavkise verdi. Mukavkis onu okudu ve hatip ile güzel bir şekilde konuştu. Mektubu fil dişinden bir sandığa koydu. Ağzını mühürledi ve onu cariyesine verdi. Allah Resulü’ne (s.a.a) ise şöyle yazdı: “Henüz bir Peygamber’in baki kaldığını biliyordum, ama onun Şam’da zuhur edeceğini sanıyordum. Senin elçine ikramda bulundum. Şimdi de kıbtiler arasında yüce makamı olan iki cariyeyi, bir elbiseyi ve binmen için de bir katırı hediye olarak sana gönderiyorum.” O başka bir şey yazmadı ve Müslüman olmadı. Allah Resulü (s.a.a) Mukavkis’in hediseyini kabul etti. Cariyelerden biri Resulullah’ın oğlu İbrahim’in annesi olan Mariye, diğeri ise Mariye’nin kız kardeşi Sirin’in idi. Peygamber bu iki cariyeyi kabul etti. Gönderdiği merkep de o zamanlar araplar arasında eşi olmayan bir katır idi ve o da düldül idi. Resulullah (s.a.a) daha sonra şöyle buyurdu: “Bu aşağılık kimse, padişahlığına tamahlandı. Oysa onun padişahlığı çok sürmeyecektir.” Hatip şöyle diyor: “Mukavkis beni saygıyla ağırladı, beni sarayında bekletmedi ve ben onun yanında sadece beş gün kaldım.” [4] Resulullah (s.a.a) diğer altı elçiden biri olan Şuca’ b. Veheb Esedi’yi bir mektup eşliğinde İslam’a davet etmesi içni Haris b. Şimr Gessani’ye gönderdi. Şuca’ şöyle diyor: “Gavtat-i Dimeşk’te bulunan Haris’in yanına gittim. O Hins bölgesinden İlya’ya gelmek isteyen Kayser’i karşılamaya hazırlanıyordu. Ben iki ve üç gün sarayında bekledim. Daha sonra kapıcısına şöyle dedim: “Ben Allah Resulü’nün (s.a.a) Haris’e gönderdiği elçiyim.” O şöyle dedi: “Dışarı çıkacağı falan güne kadar ona ulaşamazsın.” Rum ehlinden olan ve adı Mera olan kapıcısı benden Allah Resulü hakkında sorular sordu. Ben de ona Allah Resulü’nün özelliklerini ve davet ettiği dini anlattım. O bundan çok etkilenerek ağladı ve şöyle dedi: “Ben İncil’i okudum, şu anda da bu Peygamber’in özelliklerini aynen görüyorum. Ben ona iman ettim ve onu tasdik ediyorum. Ama Haris’in beni öldüreceğinden korkuyorum. Mera bana ikramda bulundu, beni sıcak bir şekilde ağırladı. Haris içeriden dışarı çıktı. Tahtına oturdu, başına tacını koydu, daha sonra içeri girmem için bana izin verdi. Ben Allah Resulü’nün mektubunu ona teslim ettim. O mektubu okudu, daha sonra onu fırlatarak şöyle dedi: “Kim benden hükümdarlığı alabilir. Ben ona doğru gideceğim. Eğer Yemen’de de olsa onun yanına varacağım.” O bir takım hayaller kurarak ayağa kalktı, atlara nal vurulmasını emretti ve daha sonra şöyle dedi: “Bu gördüklerini efendine haber ver.” O Kayser için mektup yazdı. Benim gelişimi ve bu konuda aldığı kararı ona iletti. Kayser de ona cevap olarak şöyle dedi: “Ona (Peygambere) doğru hareket     etme. Bu işten vaz geç ve İlya’ya benim yanıma gel.” Haris’in mektubunun cevabı gelince beni istedi ve şöyle dedi: “Ne zaman efendinin yanına dönmek istiyorsun?” Ben, “Yarın” dedim. Haris bana yüz miskal altın vermelerini emretti. Mera yanıma geldi ve bana bir miktar harçlık ile bir elbise vermelerini emreti ve şöyle dedi: “Benim selamımı Allah Resulüne (s.a.a) ilet. Ben Allah Resulü’nün yanına vardım, konuyu kendisine ilettim. Peygamber şöyle buyurdu: “Hükümdarlığı yok olsun.” Hakeza Mera’nın selamını ve konuştuğu sözleri kendisine ilettim. Peygamber şöyle buyurdu: “O doğru demiştir” Haris b. Ebi Şimr Mekke’nin fethedildiği yıl öldü.” [5] Kayser’in Amman’daki valisi olan Ferve b. Amr Cüzami Belka bölgesinden idi. Allah Resulü (s.a.a) ona hiçbir bir mektup yazmadı. Ama o kendisi müslüman oldu. Müslüman olduğuna dair Allah Resulüne (s.a.a) bir mektup yazdı ve onu hediyelerle birlikte kendi kavminden biri olan Mes’ud b. Sa’d vasıtasıyla gönderdi. Allah Resulü (s.a.a) mektubunu okudu, hediyesini kabul etti. Mektubuna cevap yazdı. Mes’ud b. Sa’d’a on iki buçuk Ukiyye, yani beşyüz dirhem bağışta bulundu. [6] Allah Resulü (s.a.a) altı elçiden biri olan Selit b. Amr Amiri’yi bir mektup ile birlikte İslam’a davet etmek için Hevze b. Ali Hanefi’ye gönderdi. Selit onun yanına vardı. Hevze onu ağırladı, misafir etti, ona bağışta bulundu. Peygamberin mektubunu okudu, Felit’e açık bir cevap vermedi ve Peygambere (s.a.a) şöyle bir mektup yazdı: “Davet ettiğin şey çok iyi ve güzeldir. Ben kavmimin şairi ve hatibiyim. Araplar benim makamıma saygı göstermektedir. O halde benim için bölgede bir vali tayin et, ona tabi olayım.” O Selit’e ödül verdi. Hecer kumaşından elbiseler giydirdi, Selit onların tümünü Peygamber’in huzuruna getirdi, sözlerini Peygamber’e ulaştırdı. Peygamber (s.a.a) Hevze’nin mektubunu okudu ve şöyle buyurdu: “Eğer benden bir olgunlaşmamış hurma tanesi miktarınca toprak dahi isterse ona vermeyeceğim. O ve sahip olduğu herşey yok olsun!” Peygamber, Mekke fethinden dönünce Cebrail ona Hevze’nin öldüğünü haber verdi.” [7] Ebu Süfyan şöyle diyor: “Şam’da olduğum zaman Allah Resulü’nden (s.a.a) Herkil’e bir mektup getirildi. Herkil şöyle dedi: “Bu Peygamber olduğunu söyleyen şahsın kavminden olan bir kimse burada mıdır?” Oradakiler, “Evet” dediler. Ebu Süfyan daha sonra şöyle diyor: “Ben ve Kureyş’ten birkaç kişi davet edildik. Herkil’in yanına varınca o beni karşısında oturttu. Benimle beraber olanları da arkama oturttu... Daha sonra mütercimine şöyle dedi: “Ona Peygamber’in hasep ve nesebinin nasıl olduğunu sor.” Ben şöyle dedim: “O bizim aramızda haseb ve neseb sahibi bir kimsedir.” Herkil şöyle dedi: “Onun babalarından padişah olan var mıdır?” Ben, “Hayır” dedim. Herkil şöyle sordu: “Nübuvvet iddiasında bulunmadan önce onu yalancılıkla itham ettiniz mi?” Ben, “hayır” dedim. O şöyle dedi: “Ona kimler tabi olmaktadır. Eşraf takımı mı yoksa düşük insanlar mı?” Ebu Süfyan şöyle diyor: “Ben şöyle dedim: “Düşük kimseler ona tabi olmaktadır.” O şöyle sordu: “Günden güne onların sayısı artmakta mıdır yoksa azalmakta mıdır?” Ben şöyle dedim: “Hayır, aksine hergün artmaktadır.” O şöyle sordu: “Herhangi bir kimse onun dinini kabul ettikten sonra, onun gazabından veya hoşnutsuzluğundan ötürü dinini terk etmiş midir?” Ben, “hayır” dedim. O şöyle dedi: “Onunla savaştınız mı? Ben “evet” dedim. O şöyle dedi: “Sizin onunla savaşınız nasıl olmuştur?” Ben şöyle dedim: “Bizimle onun arasında bir çok şiddetli savaşlar olmuştur. O bizden öldürdü, biz de ondan öldürdük.” O şöyle sordu: “O hıyanet ve vefasızlık göstermekte midir?” Ben şöyle dedim: “Biz onunla birlikte olduğumuz müddetçe ondan bir şey görmedik…” Herkil şöyle sordu: “Ondan daha önce hiç kimse böyle bir iddiada bulunmuş mudur?” Ben şöyle dedim: “Hayır…” Herkil şöyle dedi: “Eğer onun hakkında dediğin doğruysa şüphesiz ki o Peygamberdir. Ben onun zuhur edeceğini biliyordum. Ama sizden olacağını tahmin etmiyordum. Eğer benim için mümkün olsaydı, onu görmeyi isterdim. Eğer onun yanına gitseydim, ayaklarını yıkardım. Onun hükümdarlığı ayaklarımın altında olan yere kadar ulaşacaktır. ” Ebu Süfyan şöyle diyor: “Herkil daha sonra Allah Resulü’nün (s.a.a) mektubunu istedi. Onu şu şekilde okudu: “Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla! Allah’ın Resulü Muhammed’den Rum büyüğü Herkil’e! Selam olsun hidayete tabi olan kimseye… Ben seni İslam’a davet ediyorum. Müslüman ol ki esenlik içinde kalasın. İslam’ı kabul et ki Allah sana kat kat mükafat versin. Eğer kabul etmezsen, halkının günahı da senin boynunadır. “Ey kitap ehli! Bizimle sizin aranızda ortak olan kelimeye gelin. O da şudur ki: “Allah’tan başkasına ibadet etmeyelim ve ona hiçbir şeyi ortak koşmayalım.” [8] Mektubu sona erdirince sesler yükseldi. Her tarafta fısıldanmalar oldu. Bunun üzerine bizi yanından çıkarmalarını emretti. Dışarı çıkınca benimle birlikte gelenlere şöyle dedim: “Ebu Kebşe’nin oğlunun (Peygamber’in) işi büyüdü.” [9] Dihye-i Kelbi şöyle diyor: “Allah Resulü beni bir mektupla birlikte Kayser’e gönderdi. O Papaz’a mesaj gönderdi, Muhammed’in (s.a.a) haberini ve mektubunu ona iletti. Şöyle dedi: “Bu gelişini beklediğimiz Peygamberdir, İsa b. Meryem onun gelişini müjdelemiştir.” Papaz şöyle dedi: “Ben ona iman ediyorum ve ona tabi oluyorum.” Kayser de şöyle dedi: “Ama eğer bende bu işi yaparsam, padişahlığım ortadan kalkar.” O daha sonra şöyle dedi: “Onun kavminden burada olan birini yanıma getirin ki onun hakkında bir takım sorular sorayım.” Ebu Süfyan ve Kureyş’ten olan bir grup daha önce ticaret için Şam’a girmişlerdi, Kayser onları çağırttı ve şöyle dedi: “Sizden ona en yakın akrabası olan yanıma gelsin.” Ebu Süfyan yanına vardı, Kayser ona şöyle dedi: “Ben Peygamber olduğunu söyleyen bu kimse hakkında sana bir takım sorular sormak istiyorum.” Daha sonra Ebu Süfyan’ın yanında olan şahıslara şöyle dedi: “Eğer o yalan cevap verirse, siz yalan olduğunu söyleyin.” Ebu Süfyan şöyle diyor: “Eğer yanımdakilerin beni yalanlamasından korkmasaydım, Herkil’e gerçeklerin aksini söylerdim.” Herkil şöyle dedi: “Onun nesebi ve aile durumu sizin aranızda nasıldır?” Ben, “muteberdir” diye cevap verdim. O şöyle dedi: “Sizden başka biri de bu iddiada bulunmuş mudur?” Ben, “Hayır” dedim. O şöyle sordu: “Onu daha önce yalancılıkla ittiham ettiniz mi?” Ben, “hayır” dedim. O şöyle sordu: “Kavmin büyükleri ve eşraf takımı mı ona uymaktadır, yoksa sıradan insanlar mı?” Ben, “sıradan düşük insanlar” dedim. O şöyle sordu: “Sayıları çoğalıyor mu yoksa azalıyor mu?” Ben, “Artıyor” dedim. O şöyle sordu: “Hiç kimse ondan hoşnut olmadığı sebebiyle dininden dönüp mürted olmuş mudur?” Ben, “Hayır” dedim. O şöyle sordu: “Hıyanet ve vefasızlık göstermiş midir?” Ben, “Hayır” dedim. O şöyle sordu: “Sizler onunla savaştınız mı?” Ben, “Evet” dedim. O şöyle sordu: “Sizin onunla savaşınız nasıl olmuştur?” Ben şöyle dedim: “Çok şiddetli olmuştur, bazen o galip gelmiştir. Bazen de biz.” Herkil şöyle dedi: “Bu nübuvvetin nişanesidir” Daha sonra şöyle sordu: “Size neyi emrediyor?” Ben şöyle dedim: “Bize, sadece Allah’a ibadet etmemizi, ona hiçbir şeyi şirk koşmamamızı emretmektedir. Bizi, babalarımızın taptığı şeylerden alı koymaktadır. Bizlere namaz, oruç, iffet, doğruluk, emanete riayet ve ahde vefayı emretmektedir.” Herkil şöyle dedi: “Bu Peygamberin özelliklerindendir, ben onun zuhur edeceğini biliyordum. Ama sizden biri olacağını tahmin etmiyordum. Çok yakında iki ayağımın altındaki yerlere de sahip olunacaktır. Eğer yanına gidebilseydim, şüphesiz onu görmeye koşardım. Eğer yanında olsaydım, ayaklarını yıkardım.” Hıristiyanlar, onu öldürmek için Papaz’ın yanına toplandılar.” Herkil şöyle dedi: “Efendinin yanına git, ona selamını söyle ve ona bildir ki ben Allah’tan başka ilah olmadığına ve Muhammed’in onun elçisi olduğuna tanıklık ediyorum. Hırsitiyanlar benim bu işimden dolayı gazaplandılar.” Herkil daha sonra Hıristiyanların arasına gitti, onlar da onu öldürdüler.” [10] Allah Resulü (s.a.a) Rum imparatoruna şöyle bir mektup yazdı: “Rahman ve rahim olan Allah’ın adıyla! Allah’ın Resulü, kulu ve elçisi Muhammed’den Rum büyüğü Herkil’e! Selam doğru yola tabi olanlara olsun. Ben seni İslam’a davet ediyorum. İslam’ı kabul et ki güvenllikte olasın, Müslüman ol ki Allah ecrini kat kat versin. Eğer kabul etmezsen halkının günahı da senin boynunadır. Ey kitap ehli! Bizim ve sizin aranızda ortak olan kelimeye gelin! Bu kelimede Allah’tan başkasına ibadet etmememiz ve ona hiçbir şeyi ortak koşmamamızdır. Bizden biri diğerini Allah yerine ilah edinmesin. Eğer yüz çevirirlerse de ki: “Şahit olun ki biz Müslümanız.” [11] İbn-i Mehdi Metamiri’nin Mecalis Adlı kitabında yazdığı üzere Allah Resulü (s.a.a) Kisra’ya şöyle bir mektup yazdı: “Allah Resulü Muhammed’den Kisra b. Hermezd’e! İslam’ı kabul et ki güvenlik içinde olasın. Aksi taktirde Allah’a ve Resulüne karşı savaş ilan et. Doğru yola tabi olanlara selam olsun.” Mektup Kisra’ya ulaşınca o mektuba itinasızlık göstererek yırttı ve şöyle dedi: “Beni dinine davet eden ve adını benim adımdan önce yazan bu kimse kimdir?” O Peygamber’e bir avuç toprak gönderdi: “Peygamber de ona şöyle buyurdu: “Allah mektubumu yırttığı gibi onun padişahlığını da yok etsin. Biliniz ki çok geçmeden onun saltanatı dağılacaktır. O benim için bir avuç toprak göndermiştir. Biliniz ki çok geçmeden onun topraklarını ele geçireceksiniz.” [12] Muhammed b. İshak şöyle diyor: “Resulullah (s.a.a) Abdulalh b. Hüzafe b. Kays’ı İran padişahı Kisra b. Hürmüz’e gönderdi ve ona şöyle yazdı: “Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla! Allah Resulü Muhammed’den İran büyüğü Kisra’ya! Doğru yola tabi olanlara selam olsun! Allah’a ve onun elçisine iman et… Ben seni aziz ve celil olan Allah’a davet ediyorum. Zira ben Allah’ın tüm insanlara gönderdiği ve canlı olan herkesi uyarmak ve kafirler için hak sözü açığa çıkarmak için gönderdiği elçisiyim. O halde İslam’ı kabul et ki güvende olasın. Eğer bundan sakınırsan, mecusilerin günahı da senin boynunadır.” [13] el-Herais ve’l-Ceraih adlı kitapta şöyle yer almıştır: “Kisra Hüsrev Seyf b. Zi Yezen’in geri kalan dostlarından biri olan Firuz-i Deylemi’ye şöyle yazdı: “Adını benim adımdan önce yazan, küstahça beni dinimden başkasına davet eden kimseyi benim yanıma gönder.” Firuz Resulullah’ın (s.a.a) yanına geldi ve şöyle dedi: “Benim rabbim seni onun yanına götürmemi emretmektedir.” Allah Resulü şöyle buyurdu: “Benim Rabbim de bana, senin rabbinin dün öldürüldüğünü haber vermiştir.” Bu esnada oğlu Şirveyh’in o gece ona saldırdığı ve onu öldürdüğü haberi geldi. Böylece Firuz ve beraberindekiler, İslam’ı kabul ettiler. Yalancı Absi kıyam edince, Allah Resulü Firuz’u onu öldürmek için gönderdi. Firuz da damdan yukarı çıkıp onun boynunu sıktı ve onu öldürdü.” [14] Resulullah (s.a.a), Tihame dağında toplanan, Kinane, Muzeyne, Hekem ve Kare kervanlarına saldırıp yağmalayan ve Allah Resulü’nün (s.a.a) galibiyetinden sonra da ona elçiler gönderen (yol kesici) bir gruba ve onlara uyan bir grup köleye şöyle yazmıştır: “Rahman ve rahim olan Allah’ın adıyla! Bu Allah’ın elçisi Muhammed’den Allah’ın özgürlüğe kavuşmuş kölelerine! Eğer iman eder, namaz kılar ve zekat verirlerse, ferdi olarak kölelikten özgürdürler ve onların efendisi Muhammed’dir. Herkim bir kabileden olursa, o kabileye geri çevirilmez. Eğer boynunda bir kan varsa veya bir mal almışsa kendisine aittir ve bağışlanır. Eğer halktan bir alacakları varsa onlara geri çevirilir, onlara asla zulmedilmez. Onlar Allah’ın ve Muhammed’in emanı altındadır. Selam olsun sizlere.” [15] Enes şöyle diyor: “Resulullah (s.a.a) Kisra, Kayser, Neccaşi ve diğer hükümdarlara mektuplar yazdı. Onları Allah’a teslimiyete davet etti. Bu Neccaşi, Allah Resulü’nün (s.a.a) kendisine (öldüğünde gıyabında namaz kıldığı) Neccaşi değildir.” [16] İbn-i Abbas şöyle diyor: “Resulullah (s.a.a) şu ayeti yazdı: “Bizimle sizin aranızda eşit olan kelimeye gelin…” [17] ABNA.İR [1] Tabakat’il-Kubra, 1/104 [2] Sahih-i Müslim, 2354 [3] Tabakat’il-Kubra, 1/105 [4] Uyun-u Ahbar’ir-Rıza, 2/74/345 [1] et-Tabakat’il-Kubra, 1/258 [2] a.g.e. 1/259 [3] a.g.e. [4] a.g.e. 1/260 [5] a.g.e. 1/261 [6] a.g.e. 1/262 [7] a.g.e. [8] Al-i İmran suresi, 64. ayet [9] Sahih-i Müslim, 1773 [10] el-Heraic ve’l-Ceraih, 1/131/217 [11] Bihar, 20/386/8 [12] a.g.e. s. 381/7 [13] Bihar, 20/389/8 [14] el-Heraic ve’l-Ceraih, 1/64/111 [15] et-Tabakat’il-Kubra, 1/278 [16] Sahih-i Müslim, 1774 [17] Dur’ul-Mensur, 2/234