Zuhur Çağında İdeal Toplumun Özellikleri
Zuhur Çağında İdeal Toplumun Özellikleri
Author :
necefi
0 Vote
85 View
Adalet Adalet kavramı zor anlaşılan bir kelime olmadığı gibi herkesin hemen kavrayabileceği basit bir sözcük de değildir. İnsanoğlu yüzlerce, binlerce yıl adalete erişmeği arzulamış, bu hayalle kavrulup durmuş, ancak zorbalık, baskı, zulüm, cefadan başka bir şey elde edememiş. Halâ angaryaya koşulan çocukların iniltileri, kocalarını adaletsizliğe kurban veren eşlerin, zorla zulüm karşısında boyun eğdirilen mazlumların sesi, tarihin kulağında çınlamaktadır. Halâ dökülen gözyaşları, yanık yürekler, göğüslere kapatılmış nefesler, merhemsiz yaralar, sonsuz ümitsizlikler, yorgun ve yönsüz bakışlar, titrek ve güçsüz eller, kuru ve kırışmış dudaklar, ezilmiş ve ıstırap çekmiş bedenler, tepeden tırnağa zulüm görmüş insan, bunlar halâ tarihin her sayfasında yer etmiş acı gerçeklerdir. Bu kadar büyük bir haksızlık sayfalarıyla tarih yıkılmadan halâ ayakta duruyorsa, içinde defnedilen onca ıstırabı fısıldayacak bir kulak bulabilmek içindir. Tarih boyunca birçok insanın adaleti egemen kılmak, insanların yardımına koşma feryadıyla bu hedefi canlandıranları gördük veya işittik. Fakat o hayır düşünceli ve iyilikseverlerin adaleti uygulama yolunda çalışmaları, çoğu yerde faydasız veya çok az faydası olmuş ve gerçek anlamda adalet öylece rüyalarda kalmıştır. Bu tatlı rüyanın yorumlanması, ne kadar da acı ve zor geliyor insana! Hem de tarih boyunca insan vücudunun bütün parçalarının kendisiyle yoğrulduğu ve onun gerçekleşmesini beklemekten, bakışlarının yorgun düştüğü bir rüya. Defalarca, defalarca çeşitli olayların alarm çanıyla kalp atışları yükselmiş, ama bu tatlı uykudan gözlerini açıp uyandığında, karşısında müstekbirlerin, zalimlerin cefa ve zulmünden başka bir şey görmemiştir. Eğer Peygamber, İmamların ve onların izleyicilerinin ortaya koyduğu örnek ve modeller olmasaydı, insanoğlu için ümit ve bekleyişin de bir anlamı kalmaz, artık büsbütün yese kapılarak kendisini zulüm çarkının işleyişini ve kendisinin bu çarklar içerisinde inleyişini tarihin zorunlu bir akışı bile ona teslim olurdu. Ama o ilahi insanların kıyamları, her dönemde yese kapılan insanın yeni ümit kapılar açmış ve her şeyden önemlisi ona bu âlemin hak üzere yaratıldığını ve nihai zaferin er-geç her yönüyle hakka ve akalet için olacağını öğretmiştir. Böylece biliyoruz ki, tarih sayfaları fazlalaştıkça bekleyiş sayfalarımızın sayısını azaltacaktır; işte bu da asırlar boyu insanların o kurtarıcının gelmesi aşkıyla yanmakta olan ümit ışığıdır. İsmi “adalet”, sözü adalet ve yolu adalet olan onun aşkıyla. Hükümeti adalet hükümeti olan ve insanlığın kendisini kaybettiği ve aramakta olduğu şeyi ona geri çevireceği o kutlu zat Hz. Mehdi aleyhi’s-selâm. Zamanın imamı Hz. Mehdi aleyhi’s-selâm’ın kıyam ve hükümetinin özellikleri konusunda hiç bir şey “adalet” kadar açık ve net değildir. Öyle ki, hadislerde onun adaleti yayma özelliği önemle vurgulanmış, diğer özellikleri için ise böyle bir vurgu söz konusu olmamıştır. Bu da, Hz. Mehdi aleyhi’s-selâm’ın zuhur dönemindeki hedeflenen ideal toplumun seçkinliğini göstermektedir. Çeşitli hadis kitaplarında, özellikle Şeyh Saduk’un eseri Kemal-ud Din’de onun adaleti yaymasıyla ilgili onlarca ve hatta yüzlerce hadis kaydedilmiştir. Bu hadislerin birçoğunda, Hz. Mehdi adaletin kâmil tecelli ve mazharı olarak tanıtılmıştır. Ona verilen “Adaletin Özü” sıfatı gerçekte onun risaletinin tam açıklayıcısıdır. Mikyal-ul Mekarim kitabının yazarı, değerli eserinde bu konuda şöyle der: “Adalet”, İmam Mehdi’nin en bariz sıfatıdır. Bu sebeple o Ramazan ayının gecelerinin duasında “Adaletin Özü” diye tanıtılmıştır. Mesela: “Ey Allah! Kıyam edici olan ve ... ve herkesin beklediği Adaletin Özü olan Veliyy-i emrine selam et.”[1] Diğer yerlerde aynı sıfatın şu tabirle tekrarlandığını görüyoruz: “Adeletin evveli ve ahiri”[2] “Beklenilen Kâime ve adaleti açık olan İmam’a selam olsun’[3] İdeal İslam toplumunda yani Hz. Mehdi’nin zuhuruyla dünya genelinde kurulacak olan toplumun ilk özelliği işte adalet olacaktır. Bu İmam’ın adaleti en uzak noktalara ve toplumun en kırsal bölgelerine kadar yayılır, hatta adalet, soğuk ve sıcak hava gibi evlere kadar girer....[4] Hadislerde, Hz. Mehdi aleyhi’s-selâm’ın zuhur ve adaleti öylesine kapsamlı ve kuşatıcı olarak tanıtılmıştır ki, ister istemez evrenin toplumsal hayatın bu nokta ve hedefe ulaşmak için yaratıldığı ve baki kaldığı düşüncesi insanda uyanıyor. Başka bir ifadeyle; Allah Teâlâ, tarihin son yapraklarını adalet satırlarıyla süsleyecek bitirmek üzere programlamıştır. Son Peygamber Hz. Muhammed Mustafa sallâ’llâhu aleyhi ve alih ve ondan önceki peygamberler aleyhum'us-selâm insanları bu ilahi müjdeyle müjdelemiş ve onlara bunun kesin bir ilahi vaat olduğunu açıklamışlardır. Bu ilahi vaadi vurgulamak için Resulullah şöyle buyurmuştur. “Hatta dünyanın ömründen bir günden fazla bile kalmasa; Allah o günü o kadar uzatır ki, benim Ehl-i Beyt’imden olan biri gelir ve yeryüzünü adaletle doldurur.”[5] Bu adalet sayesinde, hiç bir insan köle ve bağımlı olarak kalmaz.[6] İnsanların yağmalanan hakları onlara geri verilip[7] insanın insanı sömürmesi tamamen ortadan kalkacaktır.[8] Zulüm ve haksızlık yapanlardan bu yaptıkları sorulur, sapık kadılar ve hâkimler kendi makamlarından alınır, yeryüzü her türlü ihanet ve kötülükten temizlenir.[9] Müstekbirler ve zorbalar ezilir, mahrumlar, mustazaflar kendi haklarını geri alır.[10] Artık, hiç bir mazlumun iniltisi boğazında düğümlenmez, hiç bir insan karnı aç olarak uyumayaz, hiç bir insan, emniyetsizlik ve korku içerisinde yaşamaz. Bunlar ütopya değil, bizlere verilmiş olan gerçek bir ilahi vaattır. Bizler ibadetlerin en üstünü olan, onu beklemeye davet edilmiş bulunmaktayız; çünkü onu beklemekle, mazlumların kalbini saran ümitsizlik ağı çözülür ve bu ümit sayesinde ezilmiş insanlar dünyanın geleceği hakkında kötümserliği bir kenara atmaya, var olan duruma teslim olmamaya ve hakkın yolunda azimle yürümeğe sevkeder. Bu vaade inanan insan bu yolda yapılan her çabanın verimli bir tohum misali mutlaka yeşerip meyvesini vereceğine ve yakın gelecekte bu kendi döneminin insanları yararlanabileceği gibi sonunda da bu çabalar neticesinde vaat edilen nihai zafer için müsait bir ortam oluşturacaktır. Refah İdeal bir toplum, herkesin refah ve rahatlık içerisinde olacağı bir toplumdur. Artık hiç bir fakir ve yoksul bulunamayacağı, herkes refah ve nimet içerisinde olacağı bir toplumdur. Yani bunun için ise bütün servet ve kaynakların insanlar arasında adilane bir şekilde bölüştürülmesi gerekir ve diğer yandan da Allah Teâlâ’nın yaratmış olduğu sonsuz imkân ve kaynaklardan yararlanma gücü ve becerisinin istenilen düzeye çıkması gerekir. Hz. Mehdi aleyhi’s-selâm’ın zuhuruyla ilgili rivayetlerde insanın maddî istek ve arzuları unutmak bir yana bu isteklerin yapıcı bir çerçevede gerçekleşmesi o dönemdeki ideal toplumun hedeflerinden sayılır. Resulullah sallâ’llâhu aleyhi ve alih bu doğrultuda şöyle buyuruyor: “Benim ümmetimde Mehdi kıyam edecektir... Onun zamanında insanlar hiç bir dönemde kavuşmadıkları refah ve nimete kavuşacaklardır. (Bu refah bütün insanları kapsayacaktır.) İster iyi olsun, isterse kötü, rahmet bulutları onların üzerine rahmet yağmurunu yağdıracaktır (tabii nimetlerin çokluğuna işaret), yeryüzü yeşerecek, hiç bir bitki ve ağaç ürününü gizlemeyecektir.”[11] Diğer rivayetlerde de mal çokluğu,[12] nimetlerin fazlalığı, ardarda gelen yağmurlar, hayatın ağır yüklerinden kurtuluş,[13]isteme ve borçluların borçlarını ödenme, insanların zengin oluşu ve başkasına ihtiyaç duymaması, İmam aleyhi’s-selâm’ın, herkese başkalarının bağışına ihtiyaç duymayacakları şekilde bolca bağışta bulunmasından söz edilmektedir.[14] O kıyam ettiğinde bütün bozuklukları düzelteceği,[15] bütün toprakların veriminin artacağı, yeryüzünü baştanbaşa mutluluk kapsayacağı,[16] yer bütün zenginliklerini ona teslim edeceği, yer altı kaynakları insanlar için kendini açığa çıkaracağı da yine o dönemdeki bolluk ve refahı anlatmak için masumlardan nakledilen tabirler arasındadır.[17] Emniyet ve Güven Psikologlara göre, insanoğlunun temel ihtiyaçları arasında özel bir yer kapsayan, en önemli ihtiyaçlardan biri de emniyettir. Elbette bu ihtiyaç, ahlakî emniyet, iktisadî emniyet, hukukî emniyet, sosyal ve ailevî emniyet ... gibi çeşitli boyutlarda tecelli etmektedir. Zuhurla ilgili birçok rivayetten anlaşılan, hedeflenene ideal toplum en çarpıcı olan yönü emniyet ve güvenin toplumda gerçek anlamda ve bütün boyutlarıyla gerçekleşmesidir. İmam Sadık aleyhi’s-selâm’dan “Allah içinizden iman edenlere ... vaadetmiştir: ... Onları yeryüzünde güç ve iktidar sahibi kılacak ... ve onları korkularından sonra güvenliğe çevirecektir” ayetinin tefsiri hakkında “Bu ayet Kâim ve ashabı hakkında inmiştir.”[18] Hz. Mehdi’nin dönemindeki genel güvenlik sayesinde bir kadının endişe ve korkusu olmadan dünyanın doğusundan batısına yalnız başına yolculuk edebileceği bile Masum İmamlardan bazı hadislerde nakledilmiştir. Yani Allah Teâlâ’nın, müminlerin vahşet ve korkusunu emniyet ve güvene çevireceğine dair sözü tam anlamıyla Hz. Mehdi aleyhi’s-selâm’ın zuhuru döneminde gerçekleşecektir. İnsanlar o zaman huzurlu bir kalple yaşayabilecek, her türlü iktisadî, hukukî, ahlaki ve sosyal tasadan uzak olacak dünya hayatını zorlu ve tehlike dışı görebileceklerdir. Dolayısıyla, toplumda hâkim olan yanlış ilişkiler yüzünden, her insanın hayatında meydana gelen tehlikeli geçit ve dar boğazların ideal toplumda hiç bir yeri yoktur. Bu da ilahi ve ideal topluma ait bir saadettir. Eğitim Batı medeniyeti, insancılık ve humanizm Felsefesi üzerine kurulu olduğunu iddia etmekle birlikte ne hikmetse ilerlemeye sebep olarak kabul edilen insanı, tamamen unutuvermiştir. Bu medeniyet insanın çeşitli ahlaki, içtimaî ve eğitim boyutlarına önemsemeği açıkça ihlal ederek insana sadece bir açıdan bakmış ve sadece maddî boyutunu hesaba katmıştır. İşte Batının çıkmazı, bu yanlış anlayıştan kaynaklanmaktadır! Bir kaç asırdır insanın maddî huzur ve rahatlığı için bütün iktisadî, siyasî formüller ilmî ve teknik güçler hizmete alında ve tüm maddi imkânlar insanın dünyevî huzurunu sağlayabilmek için seferber edildi. Ancak, bütün bu çabalara rağmen Batı insanı hiç bir huzur bulamamakta, dünyayı dar, karanlık ve soğuk kendisini onda, küçük ve çürük olduğunu hissetmektedir. Bu düzenin içindeki eleştiricilere göre bu akım, insanın yok olmasından başka bir şeyle sonuçlanmayacaktır. Bunu, Batı düzeninin Fransız eleştirmenlerinden biri olan Ruje Dupaskiye şöyle dile getiriyor: “Hareketinin başlangıcında “insancıl” olmak isteyen; insana, her şeyin başlangıcı sıfatını veren bu medeniyet, şimdi böylesine bir hayretin içine düşmüştür. Günümüzde, insan mefhumunun temeli dağılmıştır... Her durumda, kendini “insalcıl” diye tanıtan medeniyetin, insanı küçük düşüren, aldatan ve sonunda yok eden bir düzen olduğu ortaya çıkmıştır. İnsanı tahkir edişi, bu medeniyetin insana bir maddî vazifeler yüklemiş olması onu sadece, üreticilik ve tüketicilikle sınırlı bir makineye çevirmiş olmasıdır.” Ama İslami ahlayışta Hz. Mehdi’nin zuhuruyla öngörülen ideal toplumda, daha önce söylendiği gibi, sadece maddi rahatlıktan, servet ve maddî refahın bolluğundan söz edilmemektedir. Bu toplum mimarlarının planında insan sadece bedensel değil, çeşitli boyutlara sahip olan bir varlık. Tekâmül ve ilerlemesi de bütün boyutlarını kapsayacak bir şekilde eşit olarak gelişmesine bağlıdır. Bu yeryüzü cennetinin gerçekleşmesi gökyüzü ışığına bağlıdır. Hz. Mehdi’nin zuhur döneminin en önemli toplumsal projelerinden biri insanların ruhlarını eğitmek, ruhî fazilet ve ahlaklarına dikkat etmektir ideal toplum, adalet toplum olmasıyla birlikte, refah ve güven toplumudur da; eğitim ve yetiştirme toplumu olmasıyla birlikte insanî fazilet ve erdemlerin egemen olduğu bir toplumudur da. O ortamda, salih insanlar yetişir. Orada, insanların maddi zenginliğe kavuşmasının yanı sıra kalbî ve manevî zenginlik de elde ederler,[19]insanlar servet bolluğuyla birlikte, ahlaki güzellikler ve insanî faziletlerin zirvesine de ulaşırlar.[20] Kinler kalplerden kazılır,[21] sosyal ilişkilerde yalan, hile, kalleşlik gibi sıfatlar yerlerini doğruluk, dürüstlük ve muhabbet gibi sıfatlara devreder. İşte böyle bir toplumda, refah, adalet ve emniyet de gerçek anlamını bulur. İnsana böyle kapsamlı bir bakışa sahip olmadıkça ve onun gerçek kimlik ve kişiliğinden haberdar olmadıkça Allah’a ve kıyamete inanç sayesinde insanda oluşan olgunluk var olmadıkça “ideal toplum” kurma insanın sadece rüyalarında kalacaktır. İlim Hz. Mehdi aleyhi’s-selâm’ın zuhur dönemi, ilim ve bilginin yayılma dönemidir. O gerçek kurtarıcının gelişiyle zulüm ve haksızlık, adalete; toplumsal düzensizlik, toplumsal düzene; cahillik ve bilinçsizlik, ilim ve bilgiye dönüşecektir. Evren adalet, düzen nuruyla dolacaktır.[22] Kitlelerin aklî güçlerini, algılarını mükemmelleştirmek için gelecektir.[23] Asırlar boyu perde arkasında kalan ilim, bilinç ve öğrenim birikimini ister kadın olun, isterse erkek, bütün insanların varlıklarının derinliklerine kadar yaymak için gelecektir.[24] İmam Sadık aleyhi’s-selâm bir hadiste şöyle buyurur: “İlim (maksat doğal ve tekniksel bilimlerin de içinde yer aldığı bütün bilimlerdir) yirmi yedi kısımdır. Peygamberlerin insanlar için getirmiş oldukları ilimler (yalnız insanın dini vazifeleriyle ilgili olup) iki kısımdan fazla değildir. İnsanlar şimdiye kadar, o ikisinin dışındakileri tanımış değillerdir. Ama bizim Kâim’imiz kıyam edince -geriye kalan- yirmi beş kısmını açığa çıkaracak ve insanlar arasında yayacaktır. O ikisini de, yirmi beşine eklenerek yirmi yedi tamamlanmış olacak.”[25] Bu hadis, Hz. Mehdi aleyhi’s-selâm’ın zuhur döneminde ilmin olağan üstü bir şekilde gelişeceğini göstermektedir. Yapıcı ve faydalı ilimlerin tamamı, bütün dallarıyla insanların yüzüne açılacak, beşerin binlerce yıl boyunca aldığı yolun, kısa bir zamanda on iki kat fazlası katedilecektir. Bundan daha geniş ve daha büyük bir gelişme düşünülebilir mi? Başka bir hadiste İmam Mumammed Bâkır aleyhi’s-selâm’dan şöyle nakledilir: “Kâim’imiz kıyam edince Allah Teâla onun elini kullarının başları üzerine tutacak, onunla insanların aklını mükemmelleştirecek, düşüncelerini yetiştirerek kâmil kılacaktır.”[26] Bu hadis bir önceki hadisi tamamlamaktadır. Yani, Hz. Mehdi aleyhi's-selâm’ın kılavuzluğuyla onun eli altında beyinler kemal doğrultusunda ilerleyecek, düşünceler olgunlaşacak, birçok çelişki, anlaşmazlık, sertliğe sebep olan dar görüşlülük, yok olacaktır. Açık fikirlerle, yüce gayret ve geniş bakışla yetişerek İleri görüşlü bir halk birçok sosyal sorunları kendi ruhunda halledecek, bir barış ve samimiyet dünyası kuracaklar. Böylece, herkesin refah, huzur ve güvenceden yaşayabileceği ilahi erdemlerin gönül ve davranışlara hükümranlığı sayesinde oluşacak samimiyyet ortamında insanların kemale doğru ilerlemesi sağlanacak; kısacası Hz. Mehdi aleyhi’s-selâm’ın zuhuruyla insan toplumunun yaratılışı gayesi en mükemmel şekilde gerçekleşecektir. İşte bunlar, Hz. Mehdi aleyhi’s-selâm’ın zuhur döneminde sözü verilen ideal toplumun en seçkin özellikleridir. ________________________________________ [1] - Mikyal-ul Mekarim fi Fevaid-i Dua-i lil Kâim; Mirza Muhammed Takiy-i Musevi-i İsfahani, s.118. [2] - Kemal-ud Din ve Temam-un Ni’met, Şeyh Saduk. [3] - Mefatih-ul Cenan, Şeyh Abbas Kummî, Sahib-ul Asr ziyareti, 1055. [4] - Bihar-ul Envar, Allame Meclisi, c.52, s.362. [5] - Kemal-ud Din, s.318. [6] - Bihar-ul Envar, c.52, s.224 - 225. [7] - a.g.e. [8] - a.g.e, c.51, s.57. [9] - a.g.e. [10] - Kasas/5. [11] - Bihar-ul Envar, c.51, s.78. [12] - a.g.e. c.51, s.88. [13] - a.g.e. c.51, s.123. [14] - a.g.e. c.52, s.390. [15] - Kemal-ud Din, 331. [16] - Bihar-ul Envar, c.10, s.104. [17] - a.g.e. c. 10, s. 104. [18] - el-Gaybe, s.240; Nur suresi, 55. ayetin altında. [19] - Bihar-ul Envar, s.51, s.84. [20] - a.g.e. s. 123. [21] - Muntehab-ul Eser, s.374. [22] - Bihar-ul Envar, c.75, s. 51. [23] - Asr-ı Zindegi, Muhammed Hekimî, s.223. [24] - Kitab-ul Gaybe, Nu’manî, s. 239. [25] - Bihar-ul Envar, c.13, s.187. -Eski baksı- [26] - a.g.e. c.13, s.851.